Orhan Çakır efkarlanarak: "Yaz dostum, güzel sevmeyene adam denir mi?

Yaz dostum, selam almayana yiğit denir mi?

Yaz dostum, altı üstü beş metrelik bez için...

Yaz dostum, boşa geçmiş ömre, yaşam denir mi?... Ne yazsa kıymetli abime, eyvallah." Barış Manço'nun sözlerinden bestelenmiş, hakikate işaret eden sözleri duyunca bir refleks olarak mırıldandı ve güzel manaları düşündü köşe yazarı. Güzel severek adam olmaya; selam vererek selam alarak yiğitçe davranmaya gönül vermiş biri olarak üç beş metrelik bez için değerlerinden vaz geçilmeye değmez bir yer olduğunu biliyordu dünyanın.

Okurunun bu değer verişi köşe yazarını çok memnun ederken yazdıklarının mahiyeti bilindiği için iltifatı baş tacı yapmıştı.

Sanayinin maharetli ustası Mahmut İnci: "İçinden geçeni hocam." İçinden geçenlerin dış dünyadan esinlendiğini biliyordu. Bir defasında da "Mahmut Abinin Selamı Var" diye bir başlık atmıştı köşe yazarı. İşte, böyle böyle biriktirip ruh ocağında kaynattığı fikirlerle satırları süslüyordu.

Ormanların koruyucusu Kadir Abazi: "Hocam sadece N harfi mi yazacaksın." Ne yazayım, bir soru değil bir haber cümlesi gibi düşünüp felsefi bir yazı talebinde bulunan sıkı okuruna selamlar söylemek istiyordu köşesinden.

Meşhur İsmix videolarının kurucu başkanı(!) İsmail Aslan: "Bence artık videoya geçiş zamanı geldi. :)" diyor ve yine gülümsüyordu, gülümseten adam. Anlatımın görseller ile daha çabuk anlaşılacağını ve çağın dilinin yazı değil görüntü olduğunu tavsiye eden başarılı ve cins kafalı kısa film ustasına el sallamak istedi. (Parmak sallamak farklı manaya gelir.)

Recep Uzer: "Vefa..." deyip üç nokta ile nice sözler söylemek istiyordu. Böyle bir tavsiyede bulunan okuruna, derin bir konudur deyip kendisini çok etkileyen bir kavram olduğunu belirtmek istiyordu.

Her yazıyı dikkatle okuyan Genç Gazetenin emektarı Ayhan Bayraktar da "İnsanı ve insanlığı korursak ormanı, denizi ve benzerlerini de korumuş oluruz" diyordu. Tavsiyesini yazmak, her zaman yazılagelen konulardan biriyken önemine binaen tekrar tekrar yazılmalıdır. Hatta daha çaplı konuları da kapsayacak biçimde işaret ettiği manayı haykırmak istiyordu köşesinden yazar.

Ardında namaz kılmaktan memnun olduğu Paşa Aydın: "Adalet, adalet, adalet..." diye haykırıyordu. Bu tavsiyesini dillendiren okur da çok önemli bu kavramdan, mülkün temelinden bahsedilmesini salık verirken insanlığın temel ihtiyacına yol veriyordu. Bu da yazılmalı lakin sadece beyaz satırlara değil taşlaşan sadırlara (göğüslere/ kalbe) kazınmalı. Allah korkusundan yoksun ve Allah'ı anmakla mutmain olmamış kalpler oldukça adalet de Kaf dağının ardında saklanacaktır. Vicdanı körelmemiş her insanın adalet için ter dökeceğini biliyordu köşe yazarı.

Misafirperverliği ile bilinen Nurettin Yücel: "Dini yazmanız güzel, biraz da dünü yazın. Bizler Müslümanlara yapılan zulümleri, hainlikleri, adaletsizlikleri hemen unutuverdik. Biraz geçmişi hatırlayalım ki geleceğimize iyi yön verelim" gibi bir yorumda bulunuyordu. Bu şekilde tavsiyede bulunan okuruna diyeceği bir şey kalmamıştı. Tarihçilerin kalemine muhtaç konulardı bunlar. Böyle tarihi konular bir şuurla birleşerek gelecek nesillerin ufkunu açacağını ve bu konuda köşe yazarının da karınca kararınca katkısı olacağını biliyordu okuru.

Okurlarının tavsiyelerine kulak veren yazar, köşe yazısını okuyup yorumlar yazanların her türlü düşüncesini değerli görüyordu bundan sonra da böyle olacaktı.