Kibirli roman karakteri değişime karar verdi günden beri büyük sancılar çekiyordu. Yepyeni bir dünyaya kanatlanıp uçmak istiyor lakin eski alışkanlıkları kanatlarını tek tek yoluyordu sanki. Mazinin acı ve karanlık dolu günlerinden kurtulup sevinç ve mutluluk dolu yeni günleri doya doya yaşamak istiyordu. Bunu nasıl başaracağını düşündüğü günlerin birinde edebiyatçı yazardan "bir davranışın anatomisi" başlıklı yazıyı okudu.
"Bir davranış, bir eylem ortaya çıkarken hangi süreçlerden geçiyor, hangi aşamalardan sonra tamamlanıyor, bunu anlatan peygamber sözünün yorumlanmasıydı bu yazı. Edebiyatçı böyle sağlam sözlere dayandırırdı tüm düşüncelerini çoğu zaman. Yazılanları okurken hep kendini düşünürdü. Şimdi de öyle yapacaktı bilindik bir refleksle.
Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki: "Vakti zamanında bir adam vardı 99 kişiyi öldürmüştü diye başlayan hadis-i şerif.. "Sizden önce geçen ümmetler arasında bir adam doksan dokuz kişiyi öldürmüştü. Bu yaptıklarından dolayı tövbesinin mümkün olup olmadığını öğrenmek üzere, yeryüzünün en aliminin kim olduğunu sordu. Kendisine bir rahibin çok bilgili olduğunu söylediler.
Adam, o rahibin yanına gelip durumu anlattı ve kendisi için tövbe imkanı olup olmadığını sordu. Rahib: "Hayır, yoktur" diye cevap verdi. Bu defa, adam o rahibi de öldürdü. Böylece öldürdüklerinin sayısı yüze çıktı...
Sonra yine yeryüzünün en aliminin kim olduğunu sordu. Kendisine alim olan bir kimseyi haber verdiler. Ona da, kendisi için tövbe imkanı bulunup bulunmadığını sordu. Alim adam: "Evet, vardır. Seninle tövben arasına bir şey giremez, tövben daima makbuldür. Ancak filan beldeye git, orada Allah'a ibadetle meşgul olan iyi insanlar var. Tekrar memleketine dönme. Zira orası kötü bir yerdir, dedi.
Adam oradan sevinerek ayrıldı. Ancak, yolda giderken ecel yakaladı ve öldü. Bunun üzerine rahmet melekleri ile azab melekleri ruhunu almak hususunda fikir ayrılığına düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam, tövbe etmiş ve Allah'a yönelmiş olarak geldi" dediler. Azab melekleri ise: "Bu kimse, ömründe hayır işlememiş birisidir" diye ısrar ettiler...
Bu konuşmalar devam ederken bir melek geldi. Onu aralarında hakem olarak seçtiler. Hakem olan melek: "Adamın kendi memleketi ile gitmekte olduğu belde arasındaki mesafeyi ölçün. Bu, hangisine daha yakın ise, bu o tarafa aittir" dedi.
Melekler ölçtüler ve gitmekte olduğu kasabaya daha yakın olduğu tesbit edildi. Bunun üzerine onun ruhunu rahmet melekleri teslim aldılar."
Kibirli roman karakteri, bu kutlu sözün yorumunu okudu "kendisinin kaderini öğrencilerine çizdirmek" isteyen edebiyat öğretmeninden. 99 tane adam öldürmenin günahını sırtlanmış ve onca günahtan sonra yüreğindeki acıyı dindirmek, kalbini saran pişmanlığı def etmek için bir yola çıkışı merakla dinlemişti.
Neden bir tane, iki tane adam değil de 99 kişiyi öldürünce pişman oluyordu. Bu günahının çokluğundan kinayedir demişti.
Bir kulun günahı asla Allah'ın merhametinden daha büyük değildir, şirk koşmadığı müddetçe... Allah, kullarının her türlü günahını affedebilir tövbe ederse.
Aslında hadis-i şerif'te verilen ana fikir bu. "Bir insanı haksız yere öldürmenin ebedi cehennem" olduğunu söyleyen Kur'an-ı Kerimdir. Fakat onlarca masum insanı öldürüp de cennete girmenin ancak "yakıcı pişmanlıkla yapılacak samimi tövbeden" geçtiğini anlatıyordu bu hadisi şerif. İnsan, işlediği günahı beğeniyor veya savunuyor hatta övünç duyuyorsa o günahtan asla vazgeçmez. O günahı işlerken hoşlanıyor, mutlu oluyor, keyif alıyorsa, o günahı dünyanın tadı lezzeti biliyorsa, o davranışı terk etmez. En ufak bir günaha saplandığında kalbinde acılar depreşenler ise hemen tövbe sarılır.
Kibirlili roman karakteri, kendisini yakalamış kibir günahından nicedir rahatsız oluyordu. Aslında yaptıklarının kibirlenmek olduğunu bilmiyordu. Onları kendine özgüven diye yapıyor, insanların peşinden gitmeyi kendince acizlik olarak görüyordu.
"Hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir kibir" diye bir kutlu söz okuduktan sonra yaptıklarını gözden geçirmeye başlamıştı. Günlük davranışlarını ince bir toz tabakası gibi kaplamış kibir duygusunu, tevazu bezi ile silmeyi düşünüyordu.
100 adam öldüren kişi tövbesine şahitlik edecek ve tövbesinin kabulünü kendisine müjdeleyecek alim birini bulduktan sonra onun yol göstericiliğinde sefere çıkar.
Kibirli roman karakteri, kendi kaderini çizdiği edebiyatçıya bir rehber gözüyle bakabilir miydi acaba? Ona söylese kendisini tevazu sahibi insanların diyarına götürür müydü kitabın ilerleyen bölümlerinde?
"Kendini aşmak" diye tarif edilen; içinde bulunduğun ve ruhuna yapışmış olan kötülükleri terk etmenin rehbersiz olmayacağını bir kez daha kavrıyor gibiydi.
Ömrünün ne kadar kaldığını ve mücadelesinin ne kadar süreceğini bilmiyordu kibirli roman kahramanı. Ya nefesi tükenir, gücü biter de mütevazı bir hale dönüşmeden hayat yolculuğunun bir kıyısında ölüverirse...
İşte edebiyatçı yazarın yorumladığı bu hadis-i şerif kendisini ve değişimini müjdeliyordu. Niyetlenip yola çıkması gerekiyordu. Vasıl olmak, ulaşmak ise takdir-i ilahi idi.
Elini çabuk tutmalı, tüm imkanları kullanıp kalbindeki niyetin samimi olduğunu başkalarına ispat ve kendini ikna etmeliydi. Bu hadis-i şerifi dinlemek kibir dağlarından tevazu semalarına yükselmek için yoğun enerji depolamasına vesile oldu.
Şimdi... Kibirden nefret ediyor, insanlar içinde en günahkar nefsini görüyor, başkasının kusurları ile ilgilenmekten vazgeçmek istiyordu. Düşünebiliyor musunuz? Kendi hatalarını düzeltme çabasına giriyordu kibirli roman karakteri.
Hatta her hatasında tahtaya bir çivi çakan, hatalarını terk ettiğinde ise teker teker çivileri çıkaran çocuğun hikayesini de hatırladı. Kibirli roman karakterinin ruhu da o tahtanın üzeri gibi çivi delikleri ile dolmuştu. O kadar yaralanmıştı ki... Ruhunu yeniden inşa ve tamir için köklü tövbelere ihtiyacı vardı. Yol uzun ve çetindi. Niyetine ayar çekti. Derin derin nefesler aldı, gözlerini kapadı, ellerini semaya açtı. Yüce Rahmandan muvaffakiyetler diledi ve "artık kibirlenmek yok" dedi.