Cok acayip bir şekilde takmış bulunmaktayım, halı sahalarda giyilen turuncu, yeşil ya da farklı renklerdeki yeleklere. Neymiş efendim, ilk golü kim yerse yeleği o girecekmiş?

Kim koydu veya uydurdu bu kuralı, böylesi olmak zorunda mı? Nasıl bir boşluk buldu da bu fikir birden her halısahada hak etmediği yeri buldu? Ama ne olursa olsun, helal olsun demek de olmayacak ama "bir aferin" demek lazım bu cümleyi üreten kafaya. Neden? Öyle bir cümle söylemiş ki halısahanın icadı kadar değerli?

Hatırlıyorum da...

İnegöl gibi her köşesi yeri spor sahası olan bir yerde halısahaya niye gider insanlar? Bir saat top oynayıp ve onca parayı niye verir, diye şaşardım. Çünkü daha küçük bir çocuğum aklım kesmiyor ya da lise çağındayım kafam almıyor. Futbol oynayabilecek yakın mesafede o kadar saha var ki; İmam Hatip Lisesi'nin bahçesinde oynayabilirsin mesela. Yer mi yok hemen ileride Dörtçelik Endüstri Meslek Lisesi'nin koskocaman sahası... O da mı olmadı en azından arabaların işgal etmediği sokakların kesiştiği geniş meydanlar var...

Anlayacağınız halısahaya girip top oynamak akıl karı değil. Lakin günler günleri kovaladı, gece gündüzü... Gün geldi biz de sadece halısahada oynar olduk. Çocuklarla sokaklarda top koşturmak ayıp olmaya başladı. Okul bahçelerine giriş yasak belli saatler dışında. Her istediğinde o kadar insan bulamazsın zaten iş güç yoğun.

Velhasıl halısahada top oynamak modern çağın kaçınılmaz ihtiyacı oldu. Toprak sahalarının yanında halısahalar nasıl bir yenilik olmuşsa işte bu yenilik içinde yelek giymek de o kadar değerli oldu.

Takımların belli olması için yelek giymek gayet mantıklı. Hem görünüm açısından hem de oynayanların belirlenmesi açısından. Biri portakal olsun yani turuncu, biri limon olsun yani açık yeşil... Ahenkli bir şekilde oynansın seyreden de keyif alsın.

Böyle olmuyor ama halısaha işletenler tek renk yeleği uzatıveriyor kaptana. Kaptan sahaya girince "ilk golü yiyen yeleği giyer" narasını atıyor. Komik olan maç boyunca hiç gol olmuyor, demeyeceğim çünkü mutlaka gol olur. Bu kuralı ezber etmiş seyirciler kimin ilk gol yediğini de bilmiş olur. Yelek giyenler maça mağlup başlamışlardır.

Benim aklıma takılan şey, böyle bir cümleyi uluorta söyleyip de herkese kabul ettirilmesinin arkasındaki psikolojik sebep nedir? Delikanlı özene bezene tuttuğu takımın formasına onca para verip halısahada oynamak niyeti ile almıştır. Şimdi yeleği giyip o formanın asaletini yerle bir etmek istememektedir. Tam burada İşte o cümle kendini gösterir, golü yiyen yeleği giyer.

Bir kumar havası vardır cümlenin içinde. Bir ezmek, ezilmek hissi yatmaktadır. Belki de bir anda hırs yumağı oluşturmaktır amaç.

Benim oynadığım halısaha maçlarında henüz başlamadan yelekleri giymek isterim. Çünkü böyle bir söze iman etmiyorum ve onun getireceği psikolojik ezilmişliği reddediyorum. Fakat beni dinleyen kim, kaç kişiye sözümün hükmü geçer, böyle bir köşeden hitap etsem spor sayfası olmayan bir gazetede kaç kişi bu kanaati paylaşır.

İşin en temizi maç başında her iki tarafa da temiz yelekler vermeyi teklif edebiliriz. Kimseyi zorlayamazsınız adam para verip aldığı formayı başka nerede giyecek, bayram gününde mi düğünde mi? Tamam bireysel spor yaparken diyebilir ama o halısahalarda tuttuğu takımın bayraktarlığını da yapmak istemektedir.

Sonuç, benim sizinle kavga etmeye niyetim yok. Bir dakikalık üç beş kelam ile anlaşabilecek durumdur bu. Öbür cümleyi gönül rahatlığı ile kabul etsen ne olur, diye sormayın çünkü bana mantıksız geliyor. Zira benim tuttuğum bir takım olmadığı gibi üzerime giydiğim özel bir formam da yok. Benim tişörtlerim sıradan... Yani takım tutmayan biri olarak diğerlerine ancak anlayış gösterebilirim. İsteyen istediği gibi top koşturabilir. Yeter ki şiddet ve sertlik olmasın.

Bir gün merak ederseniz niçin takımı tutmadığımı... O konuda da derin, siyasi ve sosyal sebeplerini hatta ideolojik uzantılarına, hatta küresel çaptaki bağlantılarına kadar anlatabilirim.