Delikanlı, vefalı olmak adına büyük şair, milli şair Mehmet Akif'i anlatmak için bir program düzenlemeyi düşünüyordu. Çevresine toplayacağı üç beş dostuyla samimi bir sohbet ortamı da oluşturabilirdi. Lakin o daha kalabalık bir ortamda o kalem üstadını tanıtmak istiyordu.
Rahmetli olduğu yıllarda, devrin devlet ricali onu diri diri toprağa gömdüğünü dinlemişti bir konferansta. Bir dönemin unuttuğu/unutturduğu bu kıymetli insanı anmakla kendi eksik tarafını da tamamlayacaktı delikanlı.
Genç, bir an düşündü, hayatının belli safhalarında kimleri anmak ve anlamak istiyordu? Bu anılmaya değer insanlardan kendi ruhuna manevi destekler mi derliyordu acaba? "Evet" dedi, başını ağır ağır sallarken, evet, onların güzel davranışlarına, onların destansı mücadelesini anmaya çok ihtiyacı vardı bu günlerde.
Akif, hangi şartlarda dünyaya gözlerini açtı, hangi dertlerin ortasında oynaştı, sonra hangi kavgalara verdi başını. 15 Temmuz gibi uluslar arası bir darbeyi savuşturmuş olan bir milletin, Akif'in gür sesini duymak istiyordu.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
...
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Yedi düvelin dalaşmasına karşılık vermiş bir milletin her bir ferdi, o tarihin tekerrür ettiğini görüyordu. Ancak Mehmet Akif'in Mısır'da Osmanlının son Şeyh'ül İslamı Mustafa Sabri Efendinin sitem dolu sorusuna verdiği cevabı hatırladı.
Mustafa Sabri Efendi "-Akif Bey, niçin Ankara Hükümetini desteklediniz de bizimle birlik olmadınız?" diye sorduğunda Akif'in mahzun bir şekilde sanki zihninden Cumhuriyet döneminde yapılan tüm inkılapları gözünden geçirerek, ardına hafiyelerin gezdiği günleri düşünüp, dudakları arasından bir cümle döküldü. "Ben böyle olmasın diye çok çalıştım, ama takdir-i ilahi"

İşte, bu yürek yangınına, cevap olsun diye delikanlı konuşmalıydı. Anlatmalıydı o mahzun şairi. "Ya param olsaydı ya da hamiyetsiz olsaydım" deyip cebinde takdim edemediği paraya rağmen Seyfi Baba'ya yarenlik ettiği gecenin sabahındaki temennileri anımsadı.

Çok büyük gariplik yaşamıştı Akif. Rahat yaşamanın peşinde hiç koşmayan bu mücadele adamının yaşayışı bile örnekti. Mithat Cemal'e verdiği "geleceğim" sözünü olumsuz hava şartlarına rağmen yerine getirmiş olması dikkat çekiydi. Yattığı yerden verdiği sözleri yok sayan günün insanlarına iyi gelecek bir örnekti bu. Bunu da anlatmalıydı.

Çalıştığı yerde kendi görüşünde olmayan bir memuru haksız yere işten çıkaran müdürüne gidip onu işe geri almalarını yoksa kendisinin de istifa edeceğini beyan etmesi hakperestliğine delil deyü anlatmalıydı.

"Güçlü mümin, zayıf müminden hayırlıdır" hadis-i şerifini kendine düstur etmiş bir adam olarak spora önem vermiş bir şair olduğunu bildirmek lazımdı. İstanbul Boğazını yüzerek karşıdan karşıya geçtiğini, gülle atmada birinci olduğunu, iyi güreş tuttuğunu, okullarından birincilikle mezun olduğunu tek tek anlatmalıydı.

O gece İnegöl'e konferans için gelen Talha Uğurluel'i bir saat ayakta dinledi. Evine döndü, bilgisayarın önüne çöktü, araştırmalar yaptı. Dinledi, dinledi. Hislenerek anlatanlarınla duygulandı. O çıplak tabut kelimesi dokundu yüreğine. Milli şair ol da tabutuna örtecek bir bayrak bile olmasın.

Üniversite gençliği duymuştu vefat ettiğini. Hemen toparlanmışlar ve Türk bayrağı, Kabe örtüsü fala bulup örtmüşler ve Cemal Kuntay, "o zaman tabut Akif'e benzedi demiş" Üniversiteli genç bir kız "Ey Çanakkale şehitleri, size şiirler yazan şair şimdi size geliyor" demiş.

Tüm bunları anlatacaktı okulun salonunda. Işıklar yandı. Mikrofonu eline aldı. Birkaç dize okudu. Adı, soyadı...
Açılır parantez ( ,doğum yılı 1873, kısa bir çizgi -, ölüm yılı 1936, kapanır parantez) ne varsa o kısa çizgide vardı. sevinçleri üzüntüleri, mücadelesi, hayatı... her şey o kısa çizgideydi. 63 yıllık kısa ve bereketli bir hayatın sembolü bir kısa çizgiydi.
Sonra coşkun sular gibi aktı gitti sözleri hasret ve özlemle.

"Korkmadık, sönmeyecek bir yüzen al sancak, dedi ve yumruğunu sıktı. Bunu 15 temmuzda bir daha gördük ve gösterdik.... dedi.