İnsan, bu günden sonra seçim yazıları yazmayı düşündü. Zira önünde geleceğini belirleyecek bir seçim takvimi vardı. "Bu seçim çok önemli" cümlesini binlerce kez daha duyacaktı çevresinden. Lakin galiba bu sefer hakikaten en önemli seçimdi. Yeni bir yönetim tarzı ile yönetilecek bir zamana gözlerini açacaktı millet.

İnsan, her akşam olup biteni izliyordu ekranlardan; "Kim kime ne demiş, nasıl demiş." Belki, diyecekti ancak demeye gerek yoktu... Gönlünde yatan aslanı biliyordu. Yine de adil olmaya çalışarak dinliyordu her türlü konuşmayı. Öncelikle meydanlarda halka karşı konuşan adayların dil ve kültür seviyesinin kontrolü yapıyordu.

İnsan, bu günü düşündü...

Çalıştığı okulda bir Bilim Fuarı açılmıştı. Bunca yıldır bu okulda yapılmamıştı böyle bir çalışma. Bu yıl okula yeni bir öğretmen gelmişti ve o bu güzel çalışmayı yapmıştı. Buradan hareketle adam düşündü. Neden ülkemizde her şey bir kişiye bağlı kalıyordu? Yetenekli bir insan, tüm okulun yüzünü ak edecek bir işin altına elini koyuyor ve çok hoş bir çalışma çıkabiliyordu.

Daha önceki çalışmaları da düşündüğünde fark etmişti bu inceliği. İşleri yüklenecek öğretmenler varsa destek çıkacak okul müdürleri de bulunuyordu.

Altını çizerek ifade etmek istiyordu düşünen insan. "Bir işin erbabı varsa o iş yürüyor."

Şimdi bu örnekten sonra ülkenin seçimlerini düşündü. Okul gibi bir kurumda böyle oluyorsa ülke gibi büyük ölçekli kurum için neden böyle düşünmesin? İşte seçim için bir adım öne çıkanları bir de bu açıdan değerlendiriyordu.

Mademki bu ülkede büyük projeler vardı. Bildiği kadar dünyadaki en büyük on projenin altı tanesi bu ülkede inşa oluyordu demek ki işin "erbabı" belliydi. Bir işin erbabı olmak ne hoş bir şeydi. "İşi bilip de işe gitmemek" dönemi kapanalı çok olmuştu. Azmi bırakmadan bir işe sarılmaklar olmasaydı şimdi bu seviye olmazdı.

Eskide kalmış ve eskiye özenen akıllar, uzay çağına gelindiğini ne zaman fark edecekler artık? Güçlü bir liderliğin ülkeyi ne hale getirdiği gözler önündeydi, anlatmaya gerek yoktu. Fakat insan kanallarda dolaşırken diğer meydanlardakilere kulak kabarttığında duyduklarına inanamıyordu. Onlara kulak verenler bazı şeyleri yanlış anlayabilirlerdi.

Gördüklerini göstermek, duyduklarını bir kez daha anlatmak lazım gelirdi. İnsanın bazen aklı kayıyordu. Gördükleri hakkında birileri farklı yorum yapıyordu. İnsan "acaba mı ki ?" diyesi geliyordu.

İnsan, "ahdim olsun ki" nakaratlı son konuşmayı dinledi. Sözden anlar bir adamdı zaten insan. Meydana düşen sözlerin yürekten kopup gümbür gümbür gelişine hayran oldu. İman dolu bir ses, seçim iklimine daha önceki dönemlerde görmeye alışık olunmayan kavramlarda giriş yaptı.

"Erdem" dedi. "Erdemli olmaktan" bahsetti ahim olsun ki diyen güçlü ses. "İrade" dedi. Bunca büyük gelişme irade ortaya konulunca yapılabilirdi ancak. Sonra son nokta "büyük cesaret..." direne direne, dirile dirile yüründü yollar, aşıldı menziller. Şimdi zirvenin eteklerinde geziniyor yürekler.

Seçmek tarihi bir sorumluluktur. Sağ sola bakmadan ağır adımlarla yürümek.

Halterin altında kalıp sağını solunu inciten sporcuları görünce insanın içi yanar değil mi? Ya ülkenin yükünü kaldırmayacak adamlar omuz vermiş gibi görünür de ülkenin, milletin altında kalırsa, hangi kapıya gidilsin bir kez daha. Erdemli cesaret ve güçlü irade ile seçmek lazım vesselam.