İmam Hatip Lisesine tek başına gittim. Zaten benim mahallem idi orası. Bahçesinde maçlar yaptığımız ve hayvanlarımı güttüğüm tanıdık bir mekandı.Ortaokulda hatırladığım bir tek olay yok. Demek ki çocukmuşum. Yazın Kur'an kursuna gittiğim için Kur'an-ı Kerim'i iyi okuduğumuzu sanıyordum ama İmam Hatip Lisesi'nde daha dikkatli, itinalı okuma isteniyordu. Öyle okuyamayınca notlar da düşük geliyordu.

Ben bu kadar detaya girmek istemiyorum. Sadece aklımda kalan hocalarımı bir kaç cümleyle söyleyip geçmek niyetindeyim. İmam Hatip ortaokul günlerinde beden eğitimi öğretmenimiz Ali Kahraman'ın okul öğrencileri tarafından çok sevildiğini, kendisinde hayranlık verici bir sportmenlik olduğunu hatırlatmalıyım.

Yıllar sonra görev yaptığım okulda, beden eğitimi öğretmenin yokluğunda, beden dersi bana verildiğinde hocamdan öğrenmiş olduğum kültür fizik hareketleri ile derse başlamış olmam ve disiplinli davranmam ondan bir mirasmış.O günlerde Türkçe öğretmenimiz de Mahmut Nedim Işık idi. Derslerde bize okuma sevgisini aşılıyordu. Valiz gibi bir çantada "Akıncı Sunguroğlu" serisi getiriyor ve sınıfta dağıtıyordu. Ben o tarihi romanın tüm serisini okumuştum. O vesileyle ilgi duyuyorum tarihimize. Demek ki o günlerde okuma alışkanlığımın tohumlarını ekiyordu.

Ardından o muhteşem ortanda Hikmet Şahin Hocam ile tanışmamız. Derste iki tane Arapça kitabını bitirmemiz, tenefüslerde dahi günlük konuşmalarımızı Arapça telaffuza kadar kendimizi yetiştirmemiz...

İlkokuldayken sanatçı ve siyasetçi taklitleri ile meşhur olan Naci kardeşimle artık oldukça yakınız. "Muhteşem İkili" ifadesine layık olabilecek şekilde birbirimizin evine gidiyoruz, birlikte ders çalışıyor, beraber basketbol oynuyoruz. İnegöl Lisesindeki rakiplerimizi her daim yenmek için büyük bir mücadele içindeyiz o günlerde.

Cevheri keşfeden Hikmet Şahin hoca bizlere el atıyor ve hayatımızdaki o büyük değişikliği, hediye ettiği kitaplarla davet ettiği sanayideki iş yerinde özel muhabbetler ile Perçin liyoruz.

Hikmet Şahin hocamı anlatmaya, üzerimizdeki emeklerini söylemeye birkaç satır yetmez. Bu geçiştirmeye gönlüm razı olmuyor ama... Orta üç e lise birinci sınıfta Hikmet Hoca'nın Arapça dersleri veya Sanayi Camii Kur'an Kursundaki tefsir dersine katılıyoruz, verdiği kitapları; romandır, hikayedir, denemedir, demeden okuyorum.

Vefat ettiği ilk yılda onu anarken eski öğrencilerinden ne kadar farklı bir öğretmen olduğunu öğreniyordum. Bağdat'ta üniversite okumuş olmasını, Mısır'daki siyasi olayları takip etmesini ve tavırlar geliştirmesini...

Kandil günlerinde dersi yarıda kesip günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapması, kurumlar arası futbol turnuvasında İmam Hatip Lisesi öğretmenlerinin oluşturduğu takımında kaleci olması, penaltı kurtarması ve kilolu bedeniyle ufak tefek çalımlar atması bizim gözümüzde kocaman bir dev oluvermişti...

İmam Hatip Lisesinde kendini ilk derste "Sıfırcı Mümin" diye tanıtan, zayıf, kısa boylu ve bildiğimiz kadarıyla bekar bir öğretmenle tanışıyoruz. İmam Hatibin caddeye bakan sınıfında oturmuşuz, dışarıda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için bando çalışmaları yapılıyor, gürültüler çok, pencereyi kapatıyoruz.

Bizi korkutmaya çalışan bu küçük öğretmen, önündeki Emin Oktay'ın tarih kitabına bakmadan satır satır okuyabiliyor. Biz kilitlenmişiz. Derken sınav oluyor ve biz iki arkadaş, Kars Cumhuriyet Lisesinde inşa ettiği "sıfırcı" lakabını yerle bir eden notu alıyoruz... Naci ve ben 100 puanı cebimize koyuyoruz. Tabii sonraki muhabbetlere giremiyorum... (YARIN DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)