Gözyaşları içinde okumak zorunda kaldığım bir kitapla tanıştırayım sizi. Gönül ikliminde sağanak yağışlara vesile olan bu kitap Alemlerin Sevgilisinin sevgilisinden bahsediyordu. Bir peygamberin, bir dava adamının arkasında durabilen ve her an onun davasına destek olan, her şeyi ile onun yanında yöresinde var olan, vefakar, cefakar akıllı, tedbirli annemiz Hz. Hatice'den bahsediyorum.

Biz, onun ne kadar değerli bir hanımefendi olduğunu Peygamber Efendimiz (sav)'in sözlerinden de anlıyoruz. Efendimiz (sav) güzel ahlakın en güzel örneklerini sergilemiş ve vefakarlığı onunla zirveye taşımış.

Bir edebiyat öğretmeni olarak tebrik ediyorum yazarımız Sibel Eraslan'ı. Bunca zamandır dilden, üsluptan, anlatımdan anlayan hisli bir okur olarak, gözyaşlarımla kitabın sayfaları ıslatmama sebep olmuş biridir o. Şimdi ben bundan sonra onun (Sibel Eraslan'ın) yazdığı diğer kitaplar okumaz mıyım gecikmiş olsam da? Aslında candan/gönülden sevdiklerimin (Hz. Fatıma, Hz. Meryem'in) hayatlarına farklı bir boyuttan bakarak hislenmek istediğimi itiraf etmeliyim. Tarihin donuk anlatıcılığı ötesinde tarihi gerçekliğe kardeş kılıp denk düşüren romancının kurguladığı hakikat anlatıcılığını önemsiyorum öteden beri.

İslam tarihinden ve hadis kültüründen elde ettiğim bilgilerin romanın içerisine serpiştirip duygu dünyamızı coşturan kalem erbabına teşekkür etmeliyim. Neden bunca zamandır okumadığımın da kahrını derinden derine çekiyorum bu arada.

Hz. Hatice annemizin nasıl bir aşık olduğunu, soyunu, ahlakını ve kabiliyetlerinin seviyesini gözler önüne apaçık seren böyle bir kitabı okumakta gecikmiş olmak büyük eksiklikmiş. Daha önce okuduğum ve "büyük yazar" diye her yönüyle takdir ettiğim kalem erbabına denk bir kabiliyetle daha tanışmış olmaktan oldukça mutluyum.

En acısı da benim için Peygamber Efendimiz (sav)'in yöneticiliğini yaptığı büyük kervanla sefere çıkan Meysere isimli kişiyi hep erkek köle/yardımcısı olduğunu düşünmüş olmam. Meğer bir kadınmış. Kadın olması sebebiyle değil sadece bunca zamandır onu bir erkek olarak düşünüyor olmam beni şaşırttı. Hz. Hatice'nin her boyutuyla gözler önüne serip onu yaşamak, hele hele kadın haliyle onu şiirsel edebi bir dil ile anlatması harika bir şey.

Çölün ve aşkın denizi olan Hz. Hatice... "Kızlar babası" diye bilinen Peygamber Efendimiz (sav)'i "amcaoğlu" diye aşkını tesettür etmesi, ilginç ve etkileyici geldi bana. Peygamber Efendimiz'in de "Hatice, Hatice, ey Hatice..." diye seslenmesinden memnuniyet duyması bir tebessümüme sebep oldu.

Annemizin, hiç tereddüt etmeden Peygamber Efendimize iman edip onunla birlikte Allah'ın dini olan İslam davasına varlığını feda etmesi ve yıllar yıllar sonra.... Peygamberimizin Mekke fethinde çadırını Hz. Hatice'nin kabrinin bulunduğu yakın bir yere kurması...Ve yine Hz. Hatice ile yakınlık gösteren herkese büyük saygı ve ihtiram göstermesi...

Allah'ım! Bunları anlayabilecek yürekler taşıyabiliyor muyduk acaba? "Kalk ve uyar" emrini alan Peygamber Efendimiz ile birlikte kalkan ve ona kalkan olan... Onunla yol alan, aile içinde birçok sorunu El-Emin olan evin babasından önce çözebilen bir hanımefendi anne.

Babasından aldığı terbiyeyi yoldaş edinmiş ve iki evlilik geçirmiş, çocuklarına sığınacak liman olmuş yeğenlerini ve diğer birçok insanı anne gibi kucaklamış ve bir annelik okulunun müdüreliğini yapmış müthiş sıfatı ile Kübra olan Hatice'dir o.

Peygamber Efendimizin yanına yöresine, ardına-önüne yakışmış ve bu vazifeyi layığı ile yerine getirmiş, çölün denizi Haticetül Kübra...

Yazarımız Sibel Eraslan'ın üslubunu ve kurgusunu da asla göz ardı edemeyiz. Bilimsel tarihi verileri roman kurgusu içinde taşı gediğine koymak maharetiyle yerleştirmiş usta yazarımızı da saygı ile selamlıyorum. Yine öyle sanıyorum ki bu eseri ve diğer büyük kadınlar için yazdığı eserlerde hem kendi kişiliğini bulmuş hem de çağın genç hanımefendileri ne örnekler sunmuş.

Peki benim gibi okura düşen vazife nedir? Bu kitabı okumak (ki okudum) ve okutturmak için çaba sarf etmek. Bu çabamın muhatabı olacak insanlara şimdiden selam olsun.