Hatıralar 5 (Üstad Ali Ulvi Kurucu)-1

Uzun zaman önceydi çok değerli bir hocamın "Ahmet, Hatıralar'ı okudun mu? Çabuk oku, yoksa toplatılabilir" demesi üzerine, üç cilt olarak yayınlanmış o mükemmel eseri elde etmiş ve bir hafta on gün gibi bir sürede okumuştum. Hayatımda tadı damağımda kalmış en mükemmel eserlerden biriydi Hatıralar 1-2-3.

Yakın tarihimizdeki (cumhuriyetin ilk yılları) olayları, kişileri anlatırken edebiyattan, sosyolojiden, dinden, dilden, siyasetten, sanattan, devrimlerden samimi ve içtenlikle bahseden bir eserdi. Sanki bir inci tarlasında geziyor gibi hissediyor ve çok değerli insanları bir başka yönü ile tanıyabiliyordunuz.

Aradan bir zaman daha geçti Hatıralar'ın 4. cildini bekledim hatta kitap fuarlarında soruşturdum. Yayınlandığında susamış bir insanın iştiyakıyla okuyuverdim. Yakın zaman içinde Hatıralar 5'in basıldığını görünce internet üzerinden siparişimi verdim.

Mademki yeni bir kitap tanıtacağım sözü uzatmadan satırlardan damla misali bir kaç cümle ile sizleri başbaşa bırakalım. Daha öncekileri okumuş olup da 5. ciltten haberi olmayanlar yine heyecanlanacaklardır sanırım.

"İçindekiler bölümü"nü açtığımızda Pakistan'ın milli şair ve düşünürü Muhammed İkbal ve Endenozya'nın eski başbakanlarından Muhammed Nasır gibi tanınmış kişiler yanında memleketimizde pek bilinmeyen güzel insanlar da var, farklı coğrafyalardan. Çünkü Üstat, bunlarla Medine'de birlikte olmuş onların güzel hasretlerini/özelliklerini bize anlatmış.

Eserleri basılmış ve ülkemizde tanınan büyük alimler Mevdudi, Muhammed Kutup ve Sait Havva'dan da bahsetmiş. Bu eserde daha önceki ciltlerde olmayan farklılıklar var. Mesela, üstadın düşüncelerine, şiirlerine, ve mektuplarına yer verilmiş.

Hatıralar 5'i okuyup kapağını kapattığınızda gönlümüze kazılması gereken birkaç cümle şunlar olabilir.

Muhammed İkbal'in babasının cümlesi... "İkbalim, oğlum, evladcığım! Kur'an-ı Kerim'i yeni iniyormuş gibi oku, Nur aleminden, lahut aleminden, levh-i mahfuzdan yeni iniyormuş gibi ter ü taze... Ayet-i kerimeler kalbine iniyor, ihya ediyor, can buluyor nura gark oluyorsun şeklinde anla, böyle oku Kur'an-ı Kerim'i...

Muhammed İkbal İngiltere'deyken, "oranın soğuk geceleri onu teheccüd namazından asla mahrum edememiş" cümlesini altını çizdiğim satır olarak not düşüyorum.

Yine aklımızda kalacak bir cümle... Hacdan dönenlere sorarmış Muhammed İkbal: Ne getirdiniz? Onlar da "hurma, tesbih, zemzem, seccade... sıralayınca. Yahu oralardan Hz. Ebubekir'in imanını, Hz. Ömer'in adalet ve cesaretini, Hz. Osman'ın hayası ve sehavetini Hz. Ali'nin ilim ve irfanını, Halit Bin Velid'in askerlik dehasını getireniniz yok mu?" dermiş...

Üstad Ali Ulvi Hocanın şiirlerine Mehmet Akif kadar olmasa da İkbal'in de tesirleri söz konusudur.

Endonezyalı Dr. Muhammed Nasır Bey de her defasında Medine-i Münevvere'ye uğrar ve tatlı muhabbetler ederlermiş. Bir dönem hacca gitmenin yasak olduğu Türkiye'den yüz elli bin hacının gelmesine müsaade edildiğini duyunca, ağlamaya başlamış ve derhal odasında serili duran seccadesinin üzerinde secdeye kapanmış. Dr. Muhammed Nasır, Endonezyalı olmasına rağmen Türkiye'yi yakından takip eden bir diplomatmış.

"Laiklik ise batı dünyasında olduğu gibi din ve vicdan hürriyeti manasına değil de Anadolu'da adeta din aleyhtarlığı şeklinde kabul edildi. Hilafetin kaldırılması, tevhid-i tedrisat kanunu, harf inkılabı ile açılan çığır, batı dünyasına fikren ve ruhen esir olmanın kapısını araladı ve bu da sonuç itibarıyla kültür kıyımına yol açtı. Bu süreçte birçok cami kapatılsa bile hiç bir kilise inşa edilmemiştir devlet eliyle."