Ahmet Taştan'ın Köşe Yazısı
Nice zamandır millet olarak aynı şeylere sevinemiyoruz. Belki de aynı şeylere de üzülemiyoruz.
Filenin kızları, Avrupa şampiyonu oldukları andan itibaren haklarında sosyal medyada ve gerçek hayatta tekrar bir ayrışma, zaman zaman da çatışma içeren cümleler okuduk.
Neden böyle oluyor? Bu kadar “büyük bir başarıyı(!)(?)” hep birlikte neden kutlayamıyoruz. Biraz mesele üzerinde kafa yorunca fark ettiğimiz nokta şurası. İnsanların inançları, yetişme kültürü, hayata bakış açısı gibi sebepler zihnimizde sıraya geçiyor birbir.
Hayatı boyunca tüm yaşam koşularını İslam’a göre şekillendirmeye çalışan bazı Müslümanlar, büyük bir ihtimalle bayan sporcuları o kıyafetleri ile izlemek zaten haramdır, günahtır” diye inanıyorlar ki bu dinimize göre de böyledir.
Bu konuda Müslümanlar ikiye ayrılıyor hiç bir şey izlemeyenler, sadece maçı değil; film, dizi vesaire ne kadar faydalı da olsa bayanlara bakmanın günah olduğunu inanmıştır ve bunu hayat pratiği haline getirmiştir. İnancına göre yaşayan insanları bu tutumlarına hiç kimsenin olumsuz yorum yapmaya hakkı yoktur. Demokratik ortamlarda hani hoşgörü, başkasının fikirlerine saygı duymak vardı ya, hatırlatalım.
Hayatının birçok alanında dinin kurallarına göre yaşamaya çalışan Müslümanlardan bazıları ise meselenin millî olduğunu düşünerek, toplumun çoğu kesiminin sevincine eşlik etmişler hatta tebrik mesajları bile yayınlamışlardır. Benim hoşuma gitmemiş olsa bile kendi fikri der geçerim. Müslümanlar arasındaki bu zihniyet farkları, onların içinde yetiştiği cemaatten, etkilendiğini kültürel çevresinden edindikleri ile alakalıdır. İnancı kuvvetli olanlar, hayatının her olayında inancının kurallarına kulak verir. Çünkü yaşadığı bu hayatın hesabını ahirette vereceğini ciddiye almıştır ve bu duygusunu canlı tutar. Şu ayete uyma konusunda titizlenirler.
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.” (Nur suresi 30. Ayet)
Sevinçlerimizi birlikte yaşayamadığımızı her gün fark edilen bir düzeyde hissediyoruz. Otobüslerde daha önce görmediğimiz tartışmaları görüyoruz yani çarşaflı/kapalı insanların ötekileştirilmesini endişe ile izlerken tepkileri de görüyoruz. Sosyal medya üzerinden özgürce fikrimizi söylerken birilerine saldırıyoruz, hakaret ediyor, ve doğru olmayan kıyaslamalar yapıyoruz.
Sanki aynı milletin insanları değiliz, kültürel farkındalık bizim aramıza görülmez bir perde gerivermiş gibi. Böyle bir toplumun birlik ve beraberlik duyguları çok çabuk yıpranır.
Yakın zamanda yapılan seçimler öncesi o kadar çok nefret dili ile konuşuldu ki TCG Anadolu gemisinin yapılmasına sevinemedi bazıları. Bu iletişim çağında TOGG ile ilgili kara propaganda henüz bitmedi. Bu milletin insanı kimi dinliyor acaba. TC vatandaşı biri kalkıyor benim Cumhurbaşkanım değil diye biliyor. Bunca saçma sapan sözler siyasi amaçla söylenirken hoş görenler farklı bir konuda yorum yapanları linç etmeye kalkıyor.
Güncel olaya bakacak olursak bayanların öyle bir kıyafetle voleybol oynaması inançlı insanları rahatsız ediyor. Türk milletinin tarihi kültürel kodlarına uygun olmayan tutum ve davranışların hepsi bu çerçevede değerlendiriliyor.
Millî ve dinî kültürüne uzak düşmüş özgürlük deryalarında keyifini yaşayan bazıları, kendi dünyasının tanrısı olarak nefsini/ isteklerini/ arzularını ilan etmiş sanki.
“Benim istediğim, benim arzum, benim görüşüm; istediğimi yaparım, kimse bana karışamaz” gibi cümle arasına yerleştirilen kelimelerle kural-kaide, ahlak-edep, din-iman tanımayan nesiller, maalesef haddini de bilmiyorlar saygıyı da.
Yeri gelince hoşgörüden bahsederler ama özellikle İslam dininin kurallarına göre fikir beyan edenlere tepkilerini çok sert biçimde ortaya koyarlar.
Benim gibi bazı Müslümanlar da günah olduğunu bile bile, belki kaçamak bakışlarla final maçını izlemiştir. Elinde olmayarak heyecanlanmış, setlerde geriye düşüldüğünde endişe girdabına yuvarlanmış, lakin günün sonunda galibiyetin verdiği mutluluğu yaşamış insanlarda vardır.
Fakat bir spor karşılaşmasından çok, farklı noktalarda değerlendirmelere, bir takımdan ziyade dinimize göre bazı kötü vasıflarla ismi çıkmış olan futbolcuların konuşulması hiç de hoş olmadı. Sporcunun ahlaklı ve topluma rol model olması dikkate alınmalı değil miydi?
Kimileri ise dünya çapında üst üst altın madalya almış bayan sporcuları hiç kimse fark etmiyor, diye şikayetçi. Bu yazı ile tüm ayrılıklar bitecek ve herkes aynı şeylere sevinecek bir ve birlik olacağız diye bir iddiada bulunamam tabii. Lakin aynı başarılara birileri sevinirken ya da diğerleri kızarken, incitici olmak yerine sabırlı olup meseleyi saptırmamak ve gereğinden fazla gündemde tutmamak lazım.
Yüzyılın en büyük seçimleri geldi geçti. İşler tıkırında gidiyor. Bu da geçer ya Hu, deyip işimize ve içimize bakalım.