Özer YILMAZ'ın köşe yazısı

Üzerinde ki baskıdan bunalan Yusuf Osman, kaçarak evden uzaklaşmayı çare olarak bulmuştu. Vildan, oğlunun bir suçlu gibi evden uzaklaşmasını kabul edemiyordu. Oğlunun eve dönmesi için eşi Hakan’a sürekli baskı yaptı. Vildan’ın baskısından bunalan Hakan, eşinin isteklerine boyun eğmiş, isteğini yerine getirmeye karar vermişti. Yusuf Osman başka bir şehirde bulunan akrabalarının yanına gitmişti. Hakan, arabasına atladığı gibi oğlunun bulunduğu şehre gitti.  

Yusuf Osman, akrabalarının evindeydi. Hakan, Yusuf Osman ile evde olmadığından çok akrabalarının evinde daha uzun konuşma fırsatı buldu. Hakan, Yusuf Osman’ın fikrini öğrenmiş bundan sonra okuması için baskı yapmayacağını söylemişti. Yusuf Osman babasının verdiği söze güvenerek eve dönmeye karar vermişti. Yusuf Osman eve dönecekti ama geleceği nasıl olacaktı? Baba yüreğiydi, çocuğunun geleceğini düşünmek zorundaydı.

“Oğlum bu hayat hep böyle gitmez, madem okumak istemiyorsun, sana bir iş yeri kurmamız gerekiyor. Etimle, tırnağımla biriktirdiğim bu varlığım, sizlerin geleceğini teminat altına almak, size iyi bir yaşam sağlamak içindi. Bu kadar varlığı mezara götürecek değilim. Söyle bana sen ne iş yamak istiyorsun?”

“Babacığım seni üzdüğümü biliyorum ama ben okumaktan nefret ediyorum. Bir spor merkezi açmak istiyorum, bu merkezin kurulmasında ve açılmasında yardımcı olursanız sizi mahcup etmem.” Hakan, oğlunun istediği bir iş yeri açmak için çevresinde sordu, soruşturdu, evlerine yakın merkezi bir yerde sporun yanında kültürel faaliyetlerin de yapılabileceği bir mekânı kiraladı, işletilmesi için Yusuf Osman’a anahtarı teslim etti. Vildan da, Hakan da, Yusuf Osman da rahatlamıştı.

İlk zamanlar Yusuf Osman işine sadık kaldı. İşini geliştirmek için sürekli birilerinden farklı görüşler alıyor, aldığı farklı görüşleri zihninde harmanlayarak en doğru kararı vermeye çalışıyor, ona göre yatırım yapıyordu. İyi niyetlerle çıkılan bazı işlerin bazen görünmeyen yüzü de oluyordu. Yusuf Osman işine dört elle sarılmış, gece geç saatlere kadar çalışıyordu. Bu çalışma işinin ucunu kaçırmış, gece eve gelmelerinde de aksamalar olmaya başlamıştı. Yusuf Osman’ın, arkadaş portföyü artmış, her geçen gün daha çok insan ile tanışmaya başlamış, her gün farklı farklı insanlar iş yerine ziyarete gelmeye başlamıştı. Ziyarete gelen gidenin çok olması iş yerinin çok müşterisinin olduğu izlenimi veriyordu. Yusuf Osman’a yaklaşan her insan iyi niyetli olmuyordu. Bazı arkadaşları Yusuf Osman’ın aklını çelmeye başlamış, daha çok kazanmak, daha çok müşteri bulmak adına, yeni öneriler sunmaya başlamışlardı.  

Yusuf Osman iş yerinde, sağlıkçıların önermediği, kas geliştirici, bağımlılık yapıcı madde bulundurmaya başlamıştı. Bu maddeleri önce kendi üzerinde sonra da iş yerine gelenlerin üzerinde deniyordu. Kas geliştirici maddelere karşı alerjisi olan Yusuf Osman arkadaşlarıyla gittiği yazlıklarında kalp yetmezliğinden genç yaşında hayatının fidanındayken yaşamına veda etti. Yusuf Osman’ın annesi, babası, kardeşleri akrabaları, vefat haberini duyunca adeta şok oldular ama olan olmuştu. Ölenle, olana çare bulamıyorlardı.

Yaşamın temeli saygıya dayanıyor. Saygı, sevgi, sebat ve sadakat emek ile oluyor. Emek sizsiniz paradigmasını kendisine yol olarak seçenler, dikenli yaşamın basamaklarını başarıyla çıkabiliyor. Emeksizseniz ise yaşamın dikenli yollarında başarısız yaşamın sonuçları her zaman bir engel olarak çıkmakta. Marifet, engelleri yaşamın temel felsefesine uygun olarak çözebilmekte. Acaba başarının nedeni, emeğin kutsal olduğu için mi?