Bir başlangıç yapmak istiyordu. Bunca yaşanmışlıkları bir anda elinin tersi ile kişisel müzesine kaldıracak ve hayatının yeni baharında kafasındakileri değiştirecekti. Alışkanlıklarından kurtulmak için yeni prensiplere ihtiyacı vardı.
"Yazarı insan olmayan bir kitap" okumasını tavsiye eden sesi beyninin derinliklerinden çıkarıp önüne koydu. Duyduğu günden itibaren anlamadığı bu söze şimdi dikkat kesiyordu. Yazarı insan değilse hayvan mı, demeye kalmadan anladı kimin yazdığını ya da gönderdiğini.
Çok yakın arkadaşlarıyla neşe dolu günleri yaşamak için umursuzca yok saydığı bu kitaba ulaşmak istiyordu. Belki içindeki büyük boşluğu o doldurabilirdi. Ötelerden gelen bu sese kulak vermek ve hayatını anlamlandırmak zor değildi artık.
Okul kantininde otururken sınıftan çıkıp gelen bir arkadaşı derste hocanın yazdırdığı sözleri söyleyiverdiğinde şaşırmıştı. "Men sabera zafera/ kim sabrederse zafere ulaşır" demişti can dostu. Yeni bir başlangıç için harika bir yol arkadaşıydı bu söz. Bir başarı öyküsü yazmak, ruhunun uzak diyarlarını keşfe çıkmak isterken sabırlı olmaya çok ihtiyacı olacaktı. Sabreden derviş muradına ermiş, derler eskiler.
Önceden tanıyanlar onu gördüklerinde bir kez daha başını çevirip baksınlar, "Bu sen misin?" diyen bakışlar arasında derin bir zevk yaşamak istiyordu. "Hiç beklemiyorduk valla senin gibi birinden. O hallerden bu hallere düşecek biri miydin?" gibi klasik sözlerden kuracakları baskıyla eskiye döndürmeye çalışsınlardı, ne olurdu sanki. Eğer onun gönlü bu değişimi kabul etmişse, onların dediklerinden ne çıkardı?
Sabırlı olmalıydı daha varacağı menzile çok vardı. Varlığını yok etmeli, sonra yeniden var olmalıydı. O, kantinin gürültüsünde bunları düşünürken çayını yudumlayan, önündeki simidini dişleyen dostu ağzındaki lokmaya bakmadan boğuk bir sesle devam etti. "Sınavda çıkar, diye bir tane daha ezberletti dedi ve yutkundu. Bir yudum çay çekti dudaklarıyla ve sonra;
"Kelimet'üt tayyibetün sadakatün/güzel söz sadakadır." Bu cümlede çok hoşuna gitti delikanlının. Sadakanın ne olduğunu biliyordu. Nakit işiydi. Ancak bir boyut daha kazandı bu anlam zihninde. Güzel söz söylemek... Bir insan, nasıl güzel söz söyleyebilirdi? Güzel düşünerek, güzel bakarak tabii.
Hayatın her safhasını bunca karanlık kaplamışken, haberler bomba kokusu yayarken gönüllere o güzel sözler terennüm edecekti sadaka niyetine. Her kötü halin ardına gizlenmiş iyi niyetli cümleleri bulup çıkarabileceğini düşündü. Önceki hayatında her zaman tepkisel yaşamıştı. Kim ne derse düşünmeden, rastgele cümleler savurmuştu. Şimdi düşünecek söyleyecek ve her vakit yapıcı olmaya çalışacaktı yani daima sadaka dağıtacaktı.
"Yessiru vela tüassiru, beşşirü vela tüneffirü/ kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz" sözünü de bardağından son yudumunu çekerken söyledi can dostu. Şimdi kendisine düşen bu üç güzel cümleyle yeni başlangıcı kutlamak gerekirdi. Artık zorluk veren, bir kolaylık da verirdi. Hayatı kolay ve kutsi kılmak için adım atacaktı. Bütün büyük yolculuklar, bir adım atmakla başlardı ya, o da öyle yapacaktı.
Sevdiklerini gözden geçirdi. Yol arkadaşı olacakları, iyi dostlardan seçmeliydi. Yol uzundu ve gönül verdiği bu yolculuk sevenlerle gidilebilirdi. Menzile varmak için derdini kendine derman edindi. Bu dert ona nice dağlar aştırır, nice hakikatli menzillere vardırırdı.