Bugünlerde sosyal medya üzerinden paylaşılan bir haberde Uşşaki Şeyhi diye tanımlanan veya tanıtılan sarıklı, cübbeli, aksakallı bir adam hakkında Diyanet açıklamasında "İlim ve irfan ile alakası olmadığı halde, kendilerine menfaat devşiren din istismarcılarına karşı aziz milletimizi bir defa daha uyarıyoruz" denilen çocuk istismarcısının tutuklandığı yazıyordu.

Bir boşluğa gelip de karambole gitmeyelim diye, yani yanlış anlaşılmayayım diye tavrımı net bir şekilde beyan etmeliyim. Böyle bir şeyi şiddetli bir şekilde kınıyorum.Kim günah/haram işlerse cezasını çeksin ve çekmelidir de. (Acaba günah ve haram kelimelerini kullandım yanlış mı oldu? Suç demeliydim belki de) "Suç" işleyince kanunda cezası belli fakat "haram" işleyince beşeri kanunda karşılığı yok. Kullandığımız kavramlar bile bize "dini" olanla "la-dini" olanı ortaya koyuyor.

Şimdi anlatmak istediğim mevzu bu değil. Başlıkta belirttiğim iki kavram üzerinde düşünmek istiyorum.

Tecavüz etmek çok kötü bir eylem ve biz bu haramı (şükürler olsun ki) çok kötü görüyoruz. Hakikaten zalimce... Zira insanın iradesini yok sayıp zorla böyle bir fiili icra ediyor, namuslar kirletiliyor. İstemediği ve meşru bir nikah akdi olmadığı halde böyle bir günah, bir masuma yapılıyor. Hep birlikte lanetliyoruz tüm tecavüzcüleri...

Lakin benzer bir haram olan "zina" kavramı pek konuşulmuyor (telaffuz edilmiyor) ya da "zina" kelimesi farklı kelimelerle ifade ediliyor. Mesela, kişi "karısını aldatmış" deniyor, mesela "sevgilisiyle birlikte olmuş" deniyor, mesela "şöyle şöyle. ..." diye ifade ediliyor.

İnsanların sorunlarını çözmek için ekranlara çıkan ve bayanların yönettiği TV programlarında bu kavramlar o kadar sık kullanılıyor ki sanki normalleştiriliyor. Sanki herkes bunu yapıyor. Bunu konuşan kişinin de yüz hatları değişmiyor "duygusuz bir kavrammış" gibi anlatılıyor.

Nasıl ki tecavüz kelimesini söylerken duyguların farklılığından, sesin tınısı bile değişiyorsa "karısını aldatmış" kelimesi de "zina" kelimesi gibi iğrenç bir şeyden bahsediliyormuş gibi telaffuz edilmeli.

Çok önceden beri edebi eserlerimizde ya da sinema için yazılan senaryolarda, insanların meraklarını toplamak maksadıyla aile üzerinden, namus üzerinden komikmiş gibi terbiyesizce cümleler kuruluyor.

Bunları yazarken zihnimin arka planındaki zemin şu.

Bir edebiyat öğretmeni olarak her kelimenin bir "duygu değeri" var olduğu tezinden yola çıkıyorum. İnsan evladı bir kelimeyi telaffuz ederken onun içerdiği anlamı jest mimik ve ses tonu vesilesiyle karşı tarafa aktarır. Sevinç ifade eden bir kelime hüzünlü bir ses tonu ve asık bir yüz ifadesi ile söylenmez. Aynı şekilde kızmışken ağzımızdan çıkan kelimeler sevinç ve mutluluk hissi ile söylenmez. Hakaret sözleri bir müjde veriyormuş gibi ifade edilmez. Bir katilin yaptıkları anlatılırken destan anlatılıyor gibi sunulmaz...

Bununla birlikte bir kelimenin mecazı kast edilirken ses tonu değişir.

Sanırım meramımı anlatabildim. İkisi de suç olan eylemlerden birisini çirkin, iğrenç gösterirken diğer kelimeyi iki insan işliyorsa ve rızaları varsa gibi sudan sebeplere bağlanıp suç sayılmasa bile haram değilmiş gibi gösterilemez.

"Olur böyle kaçamaklar erkeklerin hayatında" ya da "erkek aldatıyorsa kadının da aldatma hakkı vardır" gibi absürt yorumlarla geçiştirilemez.

Aslında bu tür tutumlar insanlar arasında çokça olur. Mesela kendi fikir dünyanızdaki biri (yani bizden biri) suç işlediğinde kapatmaya ve hoş görmeye çalışmak yanlış olduğu kadar karşı taraftan birinin işlediği suç çok ağır gösterilmemeli.

Hükümetin çevre düzenlemesi için yaptığı ağaç kesimini "katliam" olarak nitelendiririp muhalefet yöneticilerinin biçtiği ağaçlardan hiç söz etmemek ya da şu şu haklı gerekçeleri sunmak gibi.

Tabii burada suçu işleyen bizim taraftan gösterilince kanaatler değişiyor. Bu doğru değil tabi...