Aslında bu söz böyle değil, biliyorsunuz. Atasözlerinde kelimeler yer değiştirmez, eş anlamlısı bile kullanılmaz. Kullanılsa bile yılların getirdiği o güzel Türkçemizin tadı olmaz. Tabii konumuz bu değil.

Malum, okullarımız kapanmak üzere ve mezuniyet günleri bir biri ardına devam ediyor. Zira Ramazan yaklaştı. Düğünler, pilavlar, mezuniyet günleri... Sıraya girdi. Büyük bir telaş sarıp sarmalıyor konuyla ilgilenenleri.

İstediği kıyafetle mezuniyet gününe katılmayı hayal edenler bu arzu ve heveslerini bir bir yerine getiriyorlar. Mezun olacak delikanlılara derin bir hayranlık duyuyordu. Hiç biri kısa pantolonla veya şortla ya da bağrından birkaç düğmeyi söküp/açıp kalın bir altın kolye takarak katılmıyordu mezuniyet törenine.

Takım elbiselerini çekiyorlar, saçlar o biçim. Parfümlerden en güzelli ile mesh ediyor kıyafetlerinin sağını solunu. Ayakkabılara bak saç tara, o kadar parlıyordu yani.

Bir bayram havası. Hayatlarında kaç defa liseden mezun olacaklar değil mi? Yakışır her birine. Aslan delikanlılar, yürü be kim tutar seni! Hangi kızı onlarda dans etmek istemezdi ki.

Lakin okul kapısından giren sinema yıldızlarını tanıyamıyordu. Hangi filmde rol almıştı acaba. Dünya sinemalarında rekor kıran gösterimlerde bulunmuş bir film setinden fırlayıp gelmiş bu sanatçı kıyafetlileri tanıyamadı.

Kara başlı bir kamera edasıyla bakışlar, tepeden tırnağa süzüyor ve dudaklar büzüşüp "vaaaoooovvv" narası dökülüyor arkadaşlarının dilinden. İki el hava da "şakk" diye çarpışıyor ve iltifat dolu cümlelerin nakaratları parfüm kokularına karışıyordu. Adam gözlemledi bunları.

"Her zaman derim" demeden diyeceği bir söz olsun istedi: Her birinin içinde bir sanatçı ruhu varmış. Herkes başrol oyuncusu. Herkes ona bakıyor ve onu fısıldanıyor aralarında. Tüm flaşlar ona doğru patlarken o da kurum kurum kurumlanıyor bedeni örtmeyen kıyafetinin içinde.

Şimdi adam bunca cümleden sonra sınıflarda diğerlerine ne konuşsun? Kime ne anlatsın? Mezuniyet Programları kaldırılsın, bu papaz cübbesi giyilmesin mi desin? Hele hele başörtüsü üzerine takmayın şu kepi, en yüksekte başörtünüz olsun mu desin? Niyetlerinize pek güvenmeyin, kime neye benzediğinizi bile düşünmeden sırtlandığınız bu kıyafet olmasa da mezun olursunuz mu diyecekti?

Evet, yıllar önce okuduğu bir kitapta "Müslüman ülkelerde, Müslüman çocuklar, Müslüman öğretmenler tarafından batılaştırılıyor."

Ne yapsın, BİMER'e mi şikayet etsin, parçası olduğunu hissettiği bu programı. Ne faydası olur, kim ne yapabilir? Yasaklamak çare midir? Dini düşüncelerini mi anlatsın tek tek? Kim dinler? Küçüklüğünden beri mezuniyet gününde siyah kepi havaya atmanın hayalini kurmuş bir gencin hayalleriyle oynamak büyük bir zulüm olmaz mı? "Öğrencilerinin hayallerini çalan öğretmen" figürünü okumuştu bir hikayede? Hayalleri kuranların hayalleri değiştirilemez miydi?

Adam ince konuları sınıfta konuşmaktan çekinirdi. Ancak yüreğindekileri de paylaşmak istiyordu. Sadece bilgi verecekti, kıyaslamalar yapacaktı. Yasak, ayıp ve günah kelimelerini anlatacaktı. Kelimeler üzerinden bir kültür kurmaktı amacı. Yasak kavramı dedi, 08 ile 17.00 saatleri resmi dairelerde geçerli bir kavramdır ve yasa kaynaklıdır. Ayıp kavramı, toplum içinde kullanılan ve sosyal hayatı biçimlendiren ve gelenek kaynaklı bir kelimedir. Sonra günah(haram) kelimesi her zaman ve her mekanda kullanılır ve İlahi kaynaklıdır.

Çok kısa bir genelleme yapmış ve eklemişti. "Haram olan ayıp olsa, ayıp olan yasak olsa ne olur?" demişti. Birden itirazlar yükseldi sınıftan. Sonra dilinin döndüğünce açıkladığında akıllar yatıştı. Ve zil çaldı...