Mübarek Ramazan günü oruçlu ağızla sohbet dinleyip dernekten çıkan genç kız, baharın belirtisi beyaz beyaz çiçek açan ağaçlara baktı. "Bahar geldi galiba, işte bunlar da onun alametleri" diye geçirdi içinden. Yavaş yavaş evine dönüyordu fakat zihnin ortasında az önce dinlediklerinin tesiri devam ediyordu. Sohbette zikredilmiş her bir cümle dolaşıyordu sanki gözlerinin önünde. Muntazaman inşa edilen binalara bakıyor, her biri farklı boyutlarda yapılmış, farklı şekilde dizayn edilmiş dış cepheleri ile ayakta durabiliyorlardı. Bu da bir nizam ve ölçü üzerine kurulmuş olduğunu göstermekteydi. Az önce yanından sallana sallana geçen iki liseli genci gayri ihtiyari süzdü. Canı sıkıldı. "İyilik, mümin kalbi rahatlatır; kötülük ise mümin kalbi sıkar." hadis-i şerifini hatırladı. Kendi akranı olan bu gençler, genç kızlara hiç de uygun olmayan kıyafetler içindeydiler. Biri tüm vücut hatlarını gösterecek kadar dar giyinmiş, diğeri de mahrem yerlerini örtmeyen kıyafetlerle özgürce(!) neşeli kahkahalarla geçip gidiyorlardı.

Müslüman kadının kıyafet ölçüsünü hatırladı. Eller, yüz ve ayaklar dışında bütün beden tesettürlü olmalıydı. Hele o kırıtışları, o şuh kahkahaları yok muydu? İslam ahlakının hiç bir kuralına uymuyordu. Şimdi tekrar sohbette dinlediklerini anımsadı. "Ahlak kuralları belli bir ölçü üzerinedir. Halk arasında "oturmasını kalkmasını bilir..." diye çok terbiyeli birini tarif ederken hep bir ölçüden bahsedilir.

Söylemek, deyince "acaba sözünde bir ölçüsü var mıdır?" diye düşündüğü anda Yunus Emre'nin "Söz ola kese savaşı/ Söz ola kestire başı" dizeleri aklına geldi. "Ya hayır söyle ya sus!" sözünü de hatırladı. Sözün damıtılmış hali olan şiirin de ölçüleri vardı: Halk şiirinin hece ölçüsü; divan şiirinin aruz ölçüsü... Söze, ölçü vuran bir dinin, bir medeniyetin mensubu olduğundan gurur duydu.

Trafik kuralları da belli bir ölçüye göredir. Kırmızıda dur, yeşilde geç, geçişte üstünlüğü olan araçlar ve daha nice kurallar... Onca hareketli yayanın ve aracın bir düzen içinde akışını sağlıyor. Oooo diye sevindi. Demek ki ölçü, düzen sağlıyordu. Sonra Kur'an-ı Kerim okurken, bir elif miktarı çekmek meddi tabiiler, dört elif miktarı çekmek meddi munfasıllar, meddi muttasıllar, ihfa, izhar, idgam daha niceleri hep bir ölçü ile okunur. Kur'an okuma yarışmalarında jüri bu ölçülere göre değerlendirir.

Liseli genç evine giderken hem gördüklerini hem de sohbette duyduklarını birleştirmeye çalışıyordu. İftar vakti yaklaşıyordu ve insanlar tatlı bir koşuşturma içindeydiler. İftarını bir lokantada açacak olanlar sabırla bekliyorlardı. Aaaa evet iftarda bir ölçü ya... Orucu imsak ve iftar arasında tutuyoruz, dedi yeni bir şey keşfetmiş gibi. Fıkıh dersinde/ ilmihalde okumuştu: Orucu bozan haller, kefareti gerektirenler, kazayı gerektirenler ve daha niceleri.

İnsan ölçüsüz yaşayabilir miydi? Toplum hayatında ve şahsi hayatında bunca güzellik, tertip olur muydu? Estetik, sanat, kanun, yönetmelik hep bir ölçü üzerine kurulmuş. Her şey şu sorunun cevabı sanki: "Bunu en güzel biçimde nasıl yapabilirim?"

Mimar Sinan'ın eserlerini yaparken kullandığı ölçüler, Itri'nin bestelerken kullandığı ölçüler, Hattat Hamid Aytaç'ın Elif'i, be'yi, te'yi yazarken kullandığı ölçüler... Evine dönen liseli genç, fiziki ortamdan kopmuş, düşünce diyarlarında seyrüsefer eyliyordu. Sitenin önüne geldiğinde çocukların bağrışmaları bile ayıltamamıştı. Bir robot gibiydi. Ana kapıdan geçtiği anda "Selamün aleyküm kızım, nasılsın bakalım?" dediğinde komşu teyze, toparladı ve selamını aldı. Ve aleyküm selam... Yürüdü, acele ile hal hatır sorduktan sonra. Aklındakileri kaçırmak istemiyordu.

En son uzunluk ölçüsü metre, ağırlık ölçüsü gram, sıvılarda litre... Tüm bu zihinsel yolculukta ölçü nedir? Ölçüyü kim koyar ve kim değiştirir? Belli iş alanlarına göre ölçü çeşitleri var mıdır? Ölçüsüzlük olabilir mi? Sorular, sorular, sorular... Düşüncenin tetikçisi sorular.En büyük soru hayat ölçümüz var mıdır? Tüm davranışlarımızı, düşüncelerimizi kendisine uyduracağımız hayat ölçümüz nedir?