Siyasi konularda yazmak istemediğimi zaman zaman söylerim. Hatta siyaseti şekillendiren mevzular üzerinde düşünmek, en vahim olayların zuhur etmesine sebebiyet veren duygular üzerine yorum yapmak daha çok hoşuma gidiyor.

Ayrıca böyle yorumlar insanın zihnine ve gönlüne daha rahat etki ettiğini düşünenlerdenim. Sosyal medya veya haberlere baktığımızda gördüğümüz onca şey bir sonuçtan ibarettir. Bu öyle bir sonuç ki başka bir sonunda sebebini inşa eder.

Mesela kadın şiddeti haberleri oturup düşünmesi gerekir. Sebep sonuç bağlantısı çerçevesinde değerlendirilmesi ve çözüm önerilerinin tespiti için önemlidir. Ölüm ve öldürmek konusundaki tutumun cinsiyet ayırmadan şiddet çerçevesinde değerlendirilip sonuca bağlanması hakkaniyet açısından daha mantıklı gelir bana. Ufak bir detaymış gibi kadın cinayeti ifadesi hemen bir erkek katiller ordusunu akla düşürür.

Araştırmaya meraklı olanlara, bu cinayetlerin sebepleri üzerinde oranlar tespit edecek boyutta inceleme yapılmasını öneririm. Gerçi yüzde bilmem kaç ekonomik sebepler; yüzde bilmem kaç psikolojik sebepler; yüzde bilmem kaç yetişmeye bağlı sebepler gibi oranlar tespit edilse de bu meseleyi çözümleyecek bir sonuç değil. Lakin yola çıkmadan önce gideceği yeri bilmenin önemi kadar kıymetli bir çalışmadır.

Bir insan ne zaman yaşama hakkını kaybeder? Yani öldürülmeyi hak eder. "Hiçbir insan öldürülmeyi hak etmez" diyen cümlenin yanına "haksız yere bir canı öldüren yaşama hakkını kaybetmiştir" düşüncesi yerleşmelidir.

Aslında "kısasta hayat var" ilahi emri birçok probleminizi çözmeye yetecek sihirli bir formüldür. "Eden bulur, ne edersen kendine edersin" felsefesi ile hareket etmek ve bunun vicdanlara yerleştirmek sanırım çözüme doğru emeklemeye başladığımızın nişanesi olur.

Diğer bir konu... Birbirine benzemeyen şeylerin ortaya koyduğu ahenk üzerine olmalı. Hepimiz biliriz ki uyum dediğimiz şey yakın renklerin belli ahengi ile sağlanır. Tabii zıt renkler üzerinden de belli bir uyum yakalanabilir.

Herhangi bir ortamda renklerin uyumunu belli kurallar çerçevesinde tertip eden akıl tek bir akıldır. Bu iş renklerin her birine bırakılabilecek bir mevzu değildir. Diyeceksiniz ki renklerin aklı yok, fikri yok tabii ki biri tarafından ahenkleştirilecektir.

Ama insan evladının siyasi renkli yelpazenin bir müddet belli kurallarla birkaç adım atabileceğini kestirse de bir karmaşık yapı içinde bu ahengi ortaya koyamayacağı açıktır. Zorlama birlikteliklerin arkasında daha güçlü bir itici unsur olduğunu düşünmek bir kehanet işi olmasa gerek.

Yönetimin mantığı teklik üzerine oturur. Yönetim tek kişi tarafından koordine edildiğinde veya onay verildiğinde daha düzenli çalışmalar yapılır. Aynı yetki de ki insanların bulundukları her türlü sosyal yapıda çatlaklar çıkacaktır. Her okulun bir müdürü her fabrikanın bir sahibi her ilin bir valisi vesaire vardır. Neden? İşlerin tertip ve düzeni için kaçırılmaz bir sonuçtur. Rahman olan Rabbimiz bile kainatta iki ilah olsaydı bu düzen olmazdı manasını ifade etmiş.

İki kardeş bile babalarının mirasını bölerken bir günde düşman olabiliyor. Bunca sorumluluk ve bunca vazifenin altında insanların ne yapacağını ve nasıl yapacağını kim düzenleyecek? Cevap basit: yönetmelikler tüzükler kanunlar vesaire... Ama görev ve yetkileri belirten sözcükler insan psikolojisi üzerindeki derinliği sağlamadıkça işe yarayacağını düşünemiyorum.

Canlıların olduğu her yerde mutlaka problemlerde olacaktır. Problemsiz bir zaman ve mekan tahayyül etmek sadece hayaldir. İnsana bahşedilen akıl işte bu olay, zaman, mekan arasındaki uyumu bilgisi ile, görgüsü ile fazla zarara uğratmadan çözebilmesidir.

Keşke olaylar yuvarlak masanın etrafındaki sıralanma kadar kolay olaydı. Yuvarlak masanın meseleleri çözerken döngüsel bir hareketle tekrar tekrar aynı yere geleceğini bilmek zor değil. Eş başkan kelimesinin ne kadar uydurukça olduğunu fark etmek de zor değil.