"Demek gidiyorsun öyle mi? Sahi gidiyor musun? Peki git bakalım..."

Satırları ile başlayan bir mezuniyet şiirini sosyal medya üzerinden "Esmanur'a Özel" başlığıyla göndermişti. Yıllardır yanında sakladığı ve ancak "gönül sahibi" öğrencileriyle paylaştığı satırlardı bunlar... Okuyacak ve hüzünlenecek belki de ağlayacaktı. Şimdi bu manayı bir kez daha paylaşacak bir yürek bulduğu için, bağrında gurur taşıyan bir hüzne gark olmuştu.Her sene yuvadan uçan kuşlar misali sıralardan, sınıflardan uçup giden öğrencilerin ardından bakıp duruyordu. Yaşamamış gibi yaşadığı bu öğrenci kalabalığı arasında hissedebildiği öğrenci sayısı da azdı.

Kaleminden inciler damlayan bu nazik tavırlı öğrencisinin anlam yüklü hediyesini kabul etmişti. Bir işlenmiş mücevher kutusunda köstekli saat ve yanına bırakılmış ufak pusula... Sözcükler muhabbet diyarının leziz meyveleri....Tadınca damakta oluşanlar ile sevgi dolu yüreklerde oluşanlar arasında bir mukayese yapmak bile yakışık kalmayabilirdi. Köstekli saati bir hafta kadar taşıyabildi yüzük ve saat taşımasını bilmeyen öğretmen. Sonra çok değer verdiği kütüphanesinin raflarına emanet etti. Fakat o küçük pusula telefonunun arka kısmında aylarca onunla gezip durdu.

Kelimeler bazen yetersiz kalır bazen de haddini aşar... "Öğretmenlerin tesiri hayatta ne zaman karşına çıkacağı bilinmez" sözünün gerçekleşeceği vakitlere emanet etmişti tüm nasihatlerini. Lakin bir gönül vardı ki yediveren gibiydi. Öğrendiklerinden hissettiğini ufak bir kağıda 24.11.2021 tarihi ile not etmişti. Belki sevmeyi, belki de sevilince karşılık vermeyi bilemeyen bir öğretmen için inci-mercan değerinde sözlerdi yazılanlar.

"Güne sizinle aynı okulda başlayacağımı bilemezdim bundan birkaç sene önce. Belki bir sınıfta karşınıza oturup dersinizi dinlemeden gidecek olsam da "daha kıymetlisini yaşama" şansı buldum. Sizinle birlikte düşündüm sabahmış, akşammış demeden. Kendime yeni bir dünya yaratmam da bana ne kadar yardımınız dokundu ve hala ne kadar aydınlatıyorsunuz yolumu... İnanın bunu anlatmak da ağırlığını kaldıracak kelimeler bulmak da mümkün değil gibi...Hatasız kul olmaz derler, bilmeden etmeden bir kusurum olduysa affola. Bilirim gönlünüzün ne yüce olduğunu... Sizinle birlikte düşüneceğimiz nice günlere varmak dileğiyle... Huzur ve sevgiyle kalın. Gününüz kutlu olsun..." (E/S)

Bu ufak kağıdı mezun olacağı günün evvelinde, gerçek çiçeklerle süslenmiş açık turkuaz renkli zarftan çıkan mektubun yanına ekleyecekti.

Yazmak zordur... Yazmak zahmetlidir... Yazmak kelimelere hayat vermektir... Yazmak manayı toplayıp satırlarda dermektir... İşte mana tarlasında beraber tohum ekip buğday biçen insanlar gibiydi... Kalemine yoldaş bulduğu için yalnızlığının karanlığında kaybolmadığı için müteşekkirdi öğretici, böyle duygu yüklü satırların sahibine.Demek ki yarın o da bohçasını toplayıp bu okuldan gidiyordu arkasında emektarları bırakarak. Her gidiş bir ayrılık, her kopuş bir hasret, biraz özlem, biraz hüzün taşır derununda.

Lakin ardından bırakılmış satır, takdim edilmiş birkaç mana yüklü hediye, unutmanın önünde bir set olacaktır. Unutulmaz isimler listesine eklenecek son bir isim her zaman olacaktır. Belki her öğretmenin de böyle bir özel öğrenci listesi vardır kimseyle paylaşmadığı. Şimdi elindeki zarfın kapağını açtı usulca, çiçeklere zarar vermeden... Sonra dörde katlanmış beyaz kağıda açıp duygu yüklü satırları geçirdi gözden... Bu yüksek bir bahtiyarlık, tarif edilmez bir minnettarlık. Bunu anlatmaya ya kelimelerin gücü yetmeyecek ya da kelimeler bu mananın altında can çekişecekler. "Ya öğreten ol ya öğrenen ol..." diyen sözün iki tarafı bir araya gelmişti satırlarda.

"Ben geldim hocam..." Satırı ile başlayan ve "Sağlıcakla kalın hocam. Hayat dolu günlerde görüşmek umuduyla..." cümlesi ile son bulan ve nokta yerine "Emekleriniz ile yetişen öğrenciniz..." deyip üç noktayı peş peşe yuvarlayan ödüller sahibi olan kalem erbabı.Siyah başörtüsünün altında geleceğe umutla bakmak isteyen gözlerin sahibi... Okul isimli mekanı tekrar paylaşacak olmanın bereketiyle git ama sonra da gel, dedi.

"Ne olur, çok geç kalma, gel. Mesih enfası gibi, ülkeni ihya ederek gel... Davud sadası gibi isyanımı ifşa ederek gel.İbrahim baltası gibi büt-haneyi imha ederek gel. Bir yiğit Musa, bir asa ve bir yed-i beyza gibi gel... (Murat Yurtsever)