Projenin adı bu idi. Dersine girdiğim öğrencilerimi okulun çok amaçlı salonunda toplayıp konuşma yapmalarını istiyordum. Sözlü iletişim dersi olarak belirlenmiş vakitte, onların sahneye yerleştirilmiş bir sandalye ve mikrofon eşliğinde; "Bir düşüncem var." demelerini bekliyordum.

Daha önceki haftalarda; "Bir hatıranızı anlatın, hatıra anlatmak kolaydır, insan başından geçenleri rahat bir şekilde anlatabilir." dememe rağmen koltuğa gömülenler; "Hocam ne anlatayım? Benim bir hatıram yok ki." demişlerdi.

Aslında kendi hatıraları olabileceği ilkokulda, ortaokulda, öğretmenlerinin kendileri hakkında ne tür güzel iltifatlarda bulunduklarını anlatabilirlerdi. Bu sıralara gelene kadar başlarından geçen onca heyecanlı olaylar, bizim merakla dinleyeceğimiz bir çok gelişmeler anlatılabilirdi.

Daha da ötesine gidip annesinden babasından duyduklarını, onların nasihatlerini, onların hatıralarını anlatabilirlerdi. Bir adım daha geriye gidip varsa dedesinden, nenesinden, Cumhuriyetin ilk yıllarına ait ikinci Dünya savaşı'na ait Tek Partili Dönemin getirdikleri, ezanın Türkçe okunması, Adnan Menderes'in demokrasi darbesini, sonraki zamanların sağ sol oyunlarını, daha nicelerini anlatabilirlerdi.

"Hocam, akşam ne yediğimizi hatırlamıyoruz. Ta o zamanlarda yaşananları nasıl hatırlayalım?" Diye bir itiraz beklemiyordum açıkçası. Çünkü onların söyleyebilecekleri bu tür cümleleri, zaten ben az önce zikretmiştim. Büyüklerini dinlemeyen, canlı tarihlerden kültürel aktarım yapamayan bu nesille nereye kadar varacağımızı, kestiremiyorum.

Ümitsiz değildim, asla da olmadım. Muhammed Bozdağ'ın Ruhsal Zeka isimli kitabında okuduğum o güzel cümleyi unutmuyorum: "Güneş hergün doğuyorsa Allah kullarından ümit kesmemiştir." Ve güneş vaktini hiç aksatmadan her gün sırtı kambur dünyanın üzerine ışınlarını gönderiyor, hayatımıza hayat veriyordu.

Geride kalan hatıra anlatma olayına dönmek istemiyordum. Her sınıfta bir iki tane olur böyle parlak öğrenci... Sınıfın onurunu ve şerefini kurtaran... Parmak kaldırır; "Hocam ben konuşabilir miyim?" der.

İsterim ki 5 tane, 10 tane parmak havaya kalksın ve herkes "Bir düşüncem var" projesi çerçevesinde düşüncelerini paylaşsın. Ne söyleyecekleri konusunda, ufak bir açıklama daha yapıp önlerine bırakmıştım. Kafanıza takılan bir soru, çevrenizde gördüğünüz sorunlar ve onların çözüm yolları hakkında, kısa da olsa kanaatinizi beyan edin.

Yapılı bir delikanlı, iki basamaklı siyah demir merdivenleri, emin adımlarla çıktıktan sonra koltuğun üzerine oturdu. Mikrofonu dudak hizasına getirdi ve anlam dolu, mesaj yüklü cümlelerini sarf etmeye başladı; "Biz gençlik olarak çok bireysel olduk. Milli duygulardan uzaklaştık. Birçok meseleyi parasal açıdan ya da menfaat açısından değerlendiriyoruz. İyi veya kötü olduğunu bu noktadan bakarak kabul ediyoruz.

Halbuki atalarımızın yaptığı gibi yapmalı, geleceğe yönelik sadece milletimize değil bütün insanlığı kapsayacak projelere imza atmalıyız. Dünyanın gidişatı çok iyi değil. İnsan tarih öncesi yaşayan vahşiler gibi hemcinslerini perişan ediyor, yaşama hakkını elinden alıyor. İnsan hakları diyerek insanları hakkından mahrum ediyorlar. Bu saatten sonra bütün çalışmalarımızı, gayretlerimizi ve başarımızı, öncelikle milletimiz adına, ardından bütün insanlık adına tasarlamalıyız."

Böyle büyük cümleler kurarak kendi bireysel dünyamızdan çıkarız. Hatta bireysel dünyamıza büyük çaplı anlamlar katarız. Başkaları için bir şeyler yapmış olmak insanı her zaman mutlu kılar. Bencilliğin yani egoizmin girdabından kurtulmuş insan kendini her zaman özgür hisseder. Bu bağlamda söylenmiş kaliteli ve değerli cümleleri tamamlayacak, artıracak, devam ettirecek, bir kişi daha çıksaydı belki düşünce diyarı bereketlenirdi. Okuyan, düşünen, kendisini bir davaya adayan, milli ve manevi duygularla donatılmış nesiller, bu işi başaracaktır.

Ben de fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için kürsülere çıkmalarını, yüreklerinde taşıdıkları aşkla üretebilecekleri fikirleri, önce paylaşmayı öğreten, bildiğim bu dersleri çok değerli öğrencilerimle paylaşmayı sevdiğimi belirtmeliyim. Sınava endeksli başarıya kilitlenmiş zihinler, çalışma ve süreç odaklı gayretleri, şimdilik fark etmiyorlar.

Okuma anlama, yazılı anlatım ve sözlü anlatımla şekillenen edebiyat dersi, gelecek nesillerimizin fikir ve düşünce dünyasında büyük gelişmeler sağlarken estetik güzellik de kazandıracaktır.