Bu başlığı özellikle yazdım. Yine tarihi günlerden geçiyor ve çok önemli bir dönüm noktası yaşadığımızdan bahsetmek istiyorum, demek sıradanlaştı. Tabii böyle çaplı bir cümleyi yüz metrekarelik kral dairemde otururken üstelik bireysel işler yaparken bulmuş değilim. "Bazen insan dışarıdan bakmalı kendisine" diyor yazarlarımızdan biri.
Evet, ne yapıyoruz bugünlerde? Kontrollü bir şekilde evimizde beklerken okuyoruz, düşünüyoruz, seyrediyoruz, spor yapıyoruz, resim çiziyoruz... Bazen evde kalmanın sıkıntısıyla evladımızla bazen eşimizle de didişiyoruz.
İşte gerek YouTube'dan gerek televizyon kanallarından izlediğimiz en kaliteli yorumculardan biri olan Abdullah Çiftçi Beyefendiyi de takip ediyoruz.
Onun ifadesi ile: "Yeni bir dijital çağa giriyoruz. Makineleşme çağı geçti, dijital bir çağ inşa ediyorlar, etmek istiyorlar.
20. yüzyılın kavramlarıyla 21. yüzyıl açıklanamaz."

İfadeye bakar mısın, milattan önceden bahsetmiyor, imparatorluk dönemlerinden de bahsetmiyor.
"Şu anda gördüğümüz insanlar son doğal insan, bundan sonra çok farklı bir insan türü gelecek." Otur buradan yak! Neymiş efendim digital kimlikler, dijital cüzdanlar olacak, millilik, ulusallık kalmayacak, her şey birey olarak var olacak, herkes yüzünden/simasıdan tanınacak ve herkesin bir numarası olacak, herkese bir çip takılacak... Sen bunu istemiyor olamayacaksın. Çünkü sağlık bilgilerin ekonomik faaliyetlerin hepsi buradan kontrol edilecek.

Bunlar dünyanın para babalarının ifade ettikleri şey. Bunlara benzer bir ifadeyi Davos Dünya Ekonomik Forumu diye bildiğimiz toplantıda konuşulduğu, bu bilginin İsrailli yazar Hariri konferansında Cüneyt Zapsu tarafından da anlatılıyor ve ekliyor "Davos sadece doların ya da euro'nun iniş çıkışı ile ilgilenmiyor, bundan sonra dünyada neler olabilecek konusuyla alakalı küresel çapta planların konuşulduğu bir toplantılar bütünü, diyor.

Abdullah Çiftçi'ye dönelim. Abdullah Çiftçi okudukları arasında kaynak gösterilen Alman bilim adamlarının ya da Amerikalı bilim adamlarının kanaatlerinden önümüzü aydınlatacak cümleler koymaya çalışıyor.
En çok vurguladığı ve bizim gibi evde kalanların bozulma ihtimali olan psikolojileri için ilaç gibi sözler beyan ediyor. "Bu Karantina ne zaman bitecek?" diye dert eden insanlara büyük fikirsel/düşünsel destek veriyor olması bizi sakinleştiriyor.

Bu yabancı profesörlerin cümlelerinden biri şu: "Bu insanlar böyle bir virüs karşısında niye bu kadar telaş ediyorlar? Pandemi diye ortalığı yaygaraya veriyorlar. Bu her zaman var olan bir şeydi. Bu Corona virüsten ölenlerin sayısı kıyaslandığında çok fazla değil" yorumunu aktardıktan sonra Abdullah Çiftçi şunu söylüyor.
Neden bu kadar yaygara yaptırıyorlar. Çünkü korku salmak, korku satmak ve korku imparatorluğu kurmak istiyorlar. Korkuya düşmüş insanları kontrol etmek ve ürettikleri ilaçları satmak çok kolay olacaktır. Dolayısıyla korkmamak gerekir, tedbirimizi alıp korkmamalıyız." Vurgusunu yapıyor sayın Abdullah Çiftçi.
Konuşmalarının içeriğine bakılınca bu "dünya ağlarının planlarının reklamını mı yapıyor, bizleri mi bilgilendiryor, yoksa yorum diye korkun demeye mi çalışıyor?" sorusu benim aklıma da gelmişti. Bir vatandaş da sormuş kendisine. Cevabı yazıyor internette.
Anadolu insanı bu korkuyu yenebilecek karakterde, başka milletlerin ortaya koyduğu tepkilerden çok farklı tepkiler ortaya koyuyor. Kadim kültürümüzde dayanaklarımız güçlüdür. Ülkemizin yönetiminden sağlık kuruluşuna kadar birçok noktada kalitemiz Avrupa ülkesinden, hatta Amerika'dan daha iyi konumdayız, diyor.
O yüzden Abdullah Çiftçi ve benzerlerini YouTube kanalından veya televizyon ekranlarından takip edebiliriz, diyorum.
"Şimdi insan nüfusunu 500 milyonun altına indirmeye çalışan seçkin bir nesil olarak dünyada yaşamayı hak ettiğini öngören sapık zihniyet sahibi insanlar sanal bir dünya imparatorluğu kurarak, çok, çok az bir insanla yönetici olmayı hedefliyorlar.
Benim kanaatim Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Şeytan'ın Nemrut'un ve Firavun'un insanoğluna yapmak istediği şeyleri, titizlikle incelendiğinde, değişik bir versiyonuyla uygulamaya konduğunu görebilir.
Yani bu dünyayı yöneten insanların gözünü ne para doyuruyor ne de mal mülk ne de başka bir şey. Hedonist bir zevkle keyif aldıkları en önemli şey, milletleri yani insanı yönetiyor olmanın zevki. Bu cümleyi Firavun'un ifadesiyle söylemek gerekirse "Ben sizin en büyük rabbiniz değil miyim?" cümlesinde saklıdır anlamı.
Şaşılacak bir şey değil bu yaşananlar. Corona virüsü yayanlar, korku imparatorluğundan sonra kontrol edilebilir bir insan türü çıkarmak istiyorlar ortaya. Bazı Hollywood filmlerinde gözler önüne seriyorlar bu projeleri. Biz de film kurgu izliyoruz sanıyoruz. Zaten bir şey hayale düşünce hayatta karşılığını bulması çok da zor değildir.
Kendilerini insanlığın tanrısı olarak kabul eden bu para babaları, ne yaparlarsa yapsınlar en sonunda Tanrılaşmak istiyorlar. Bazen duyarsınız "tanrıyı kıyamete zorlamak" gibi cümleler kullanılıyor. Kendi batıl inançları çerçevesinde kuracakları yeni dünyayı korku beklentileri çerçevesinde şekillendirmek istiyorlar.
Belki burada anlatmak istediğimi tam ifade edemeyeceğim ama biz inanan insanların yapabileceği en sağlam duruş kelime-i tevhid'le ortaya koyduğumuz İslam inancını daha sağlam inşa etmektir.
Allah'tan başka kudret sahibi tanımayacak ve sadece Onun gücü karşısında boyun bükeceğiz Sadece Ona iman eden, Ona ibadet eden ve Ondan başka hiçbir ilah kabul etmeyen sağlam inanç sahipleri olacağız. Böyle salih kullar her zaman dünya üzerinde varola gelmiştir.
Bu inanç bizi, insanlık düşmanlarına karşı dik durmaya yöneltecektir. İslamiyet'in öngörmüş olduğu temizlik prensipleriyle birlikte sağlam bir inanç ve sağlıklı bir psikoloji ile onların yaymak istediği korku balonunu patlatacağız.
Belki de onların tuzaklarına karşı Rabbi'l alemin daha güzel tuzak hazırlıyordur.
Yine dinlediğim bir konuşmada imparatorlukları kaldırdılar, ulus-devlet yaptılar, şimdi ulus-devletler de kalkacak ufacık topluluklar oluşturacaklar. Ondan sonra dinleri de kaldıracaklar, tek bir anlayış ortaya koymak isteyecekler. Lakin biz her ne yaparsak yapalım onların arzularının dışında davranamayacak ve insan olmamızın yüceliğini yaşayamamış olacağız.

Bu düşünceler böyle uzayıp gidiyor. Evde kalıp okumanın ve dinlemenin biriktirdiği düşünce yoğunluğuyla geçen karantina günlerinden herkese selam.