Üç yıl önce bu akşam nasıl bir gece ile karşılaşacağımızı bilmeden bir televizyon kanalında sevdiğimiz dostların "sokağa çıkın" ifadesi ile evden fırlamıştım. Böyle durumlarda ne yapılır, nasıl davranılır, pek bilmezdim. Başıma neler gelebileceğini bile tahmin etmeden sadece "sokakta olmam gerektiği" hissiyle arabama bindim ve belediye önüne doğru sürmeye başladım.

Yakın bir mesafede park ettikten sonra yürüyerek belediye önüne ulaşmaya çalıştım. Kalabalığı görünce içim rahatladı biraz. Bir darbe girişiminden bahsediliyordu. TRT ekranında sarı saçlı spiker "ülke yönetimi, yurtta sulh komitesi tarafından kontrol altına alındığını" söylüyordu. Bazı TV kanallarında Fatih Sultan Mehmet Boğaz köprüsünün bir tarafı tanklarla kapatılmış, araçlara geçiş hakkı tanınmıyordu.

Sıcak bir temmuz akşamı bu şekilde olacağını aklımıza getiremezdik. Suyun uyuduğunu fakat düşmanın uyumadığını unutmuştuk uzun zamandır.

Böyle bir kalkışma karşısında ne yapılır, neler konuşulur, nasıl organize olunur, nasıl tepki verilir, elimize ne almamız gerekir, nasıl kuşanmamız lazım... Hiçbir şey, hiçbir şey bilmiyorduk. Sadece içinmizde emanet bir can taşıdığımız etten ve kemikten bir bedenimiz vardı. Eğer silah gerekiyorsa ellerimiz-kollarımız, siper gerekiyorsa inanmış göğsümüz vardı. İnegöl'de biz sadece seyrettik ekranlarda olan biteni. Bela istenmez idi, bunu biliyorduk ama gelirse sabırla göğüslemenin idrakindeydik.

Kırk yıllık hain bir mikrobu gördük ve bu mikrobun bir gece ansızın zehrini zerk etmesini milletçe önledik saatler içinde.

Bir kahramanlık destanı; cesur bir lider, korkusuz bir millet ile yazılacağını şanlı tarihimizde kaç kez okumuştuk.

II. Abdülhamid Han Hazretleri, yapılan ayaklanmada "asker evlatlarımın kanı dökülmesin" endişesi taşıdığından dolayı 31 Mart Vakası'nın müsebbiplerine yol vermişti. Bugünkü kalkışma ile o tarihi olay arasında benzerlik olsa da tecrübeli cesur liderimiz tarafından mesele fark edilmiş ve halkın vergileriyle alınmış silahların halka dönmesini asla kabul etmemiş ve tarihi emrini vermişti.

"Meydanlara çıkın, havaalanlarına gidin, köprüleri kapatın" gibi emirlerle liderliğini en üst seviyede tüm dünyaya göstermişti. Milletin iradesinin temsilcisi olan Cumhurbaşkanı yapılan hareketin ne manaya geldiğini en iyi şekilde anlamış ve milletine anlatmıştı.

Onu seven, onunla birlikte yol yürüyen, durmak yok yola devam diyen, birlikte ıslandık bu yollarda şarkısını söyleyen, nice gönüllü insan başından/liderinden gelen o emri dinlemiş; sokaklarda dolaşan tankları durdurmak için önlerine geçmiş, paleplerinin altına yatmış, namluların ucuna göğsünü germişti.

Vatan için bir bacağı gitmiş, bir kolu kopmuş, bir can iki can vermis, çocuklarını kaybetmiş, eşinin parçalanmış cesedini gözleriyle görmüş, evlatlarından ayrılıp şahadete koşmuş, kamyona binip yolları kapamış, bizim gidecek başka vatanımız yok diye haykırarak milleti toplamış, o sene tarladaki ürünü ateşe vermiş ama uçakların kalkışını engellemiş Anadolu'nun yiğit evlatları vatan müdafaasına koşmuştu.

Millet yine Kurtuluş Savaşı'ndaki gibi bir ve birlik olmuştu. Fakat bazılarının bu milletle ruh birliği yapamadığını o gece de görmüş olduk. Gözlerin önündeki apaçık hakikate kör kalmış, gözlerini yumduğu için gece olduğunu sanan gafil ya da öttüğü için sabah olduğunu sana horoz misali ne yaptığını ve nerede durduğunu bilmeyen insanlar da ortalıkta gezip duruyorlardı.

Sonra vatanı korumak için bir aya yakın her gece meydanlarda toplanmak, hatipleri dinlemek, ezgiler söylemek, okunan ayetlere ve selalara gönül vermekle sürüp giden zaman dilimi.

Unutmak yok, unutturmak yok... Beka meselesi karşımızda durup dururken ve dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessilleri civarımızda dolaşırken Müslüman coğrafyasında bunca kan coşkun nehirler gibi akarken dünyanın mazlum Müslümanları, Anadolu'nun Müslüman evlatlarından öncülük beklerken unutmak yok, unutturmak yok... Öncülük yapmak için, önderlik yapmak için, ufak bir gayretten bile geri kalmak yok.

Mesele vatansa gerisi teferruattır anlayışıyla/ bilinci ile kuşanılacaktır bundan sonraki tüm vakitler.

Bir 15 Temmuz günü, cesur Cumhurbaşkanı ile kahraman Kazanlılarla, yiğit İstanbullularla, korkusuz Ankaralılarla, mücadele azmiyle dolu sabırlı Anadolu insanıyla, komutanından aldığı emirle şehadete koşan Ömer Halisdemir ile... Daha nice şehitleri hatırlamak ve anmak varken unutmak ve yok saymak niye?

15 Temmuz şehitlerini rahmetle anıp gazilere şifalar dilerken milletimize milli iradeye canı gönülden sahip çıkma bilinci nasip etmesi için Rabbime dualar ediyorum.