İNEGÖL KAYMAKAMLARINDAN ALİ ASAF BEY VE İNEGÖL HAKKINDA YAZDIKLARI-2

Yazar kaymakamımız Ali Asaf, İnegöl hakkındaki bilgileri birtakım alt başlıklar halinde detaylandırarak vermiştir. Mesela, İnegöl şehir merkezini: “İnegöl Kasabası” başlığı altında vermiştir (sayfa: 90). Peki ne tür bilgiler veriyor bu alt başlıkta? Onları özetleyerek, aktaralım: İnegöl merkezde 7 cami, 2 mescid, 1 medrese vardır. Medresenin kütüphanesinde yüz iki cilt çok değerli eski kitap mevcuttur. İnegöl merkezde başka neler var? Devam ediyor yazarımız: 1 Eczane, 1 Muvakkithâne, 5 Harir (İpek) fabrikası, 1 Bedesten, 2 Hamam, 7 Fırın, 13 Debbağhane (Dericilik işletmesi), 30 Kahvehane, 20 Mağaza, 305 Dükkan, 7 Mekteb, 1 Telgrafhane ve 1 Hükümet konağı vardır. Peki, İnegöl şehir merkezi toplam kaç hanelik bir yerdir 1890’da? 1374 haneden oluşan bir kasabaydı İnegöl, o zamanlarda.

Kitaptan İnegöl bilgilerini paylaşmaya devam edelim: İshak Paşa’nın 886 (1481 – 1482) tarihinde yaptırdığı dört kubbeli camii şerif ile bitişiğindeki türbe, bundan üç sene önce (1886 – 1887 sıraları) padişah (Sultan II. Abdülhamid) tarafından mükemmel bir şekilde tamir edilmiştir.

İnegöl kasabası (1890’larda), Bursa’ya sekiz, Bilecik’e on ve Yenişehir’e dört saat mesafede bulunuyormuş. Evet, kıymetli okurlar! Zamanla mesafeleri kat etme hızımız ne kadar artmış, görüyor musunuz? Şimdi İnegöl’den atlasak minibüse Bursa yarım, Bilecik bir saat sürer. Ben, oturduğum Yenişehir’den sıklıkla geldiğim İnegöl’e yirmi dakikada varıyorum. Her alanda değişimler kaçınılmaz ama bana sorarsanız ulaşım ve iletişimdeki değişme baş döndürücü. Asfaltın icat edilmediği o zamanlarda en iyi yol şose yollardı. Tesviye edilmiş zemin üzerine kırma taşlar döşenmiş yollara: “Şose” denilmekteydi. Kelimenin aslı Fransızca (Chausée) şeklinde yazılır. 1890’da İnegöl – Bursa, İnegöl – Yenişehir yolu şose yolu şeklindeydi. Mezitler geçidinin normal ulaşıma kapalı olduğu o devirde Pazarcık (Pazaryeri) üzerinden Bozöyük’e ve oradan da Kütahya şosesine bağlanıldığını kitaptan öğreniyoruz.

İnegöl civarında “Kavakdibi”( Bugünkü Kavaklaraltı olmalı), “Mahzenbaşı” ve “Değirmen arkası” denilen mesireler vardır. Ayrıca merkeze beş saat mesafede “Oylat Hamamı” diye bilinen bir ılıca vardır. Peki, İnegöl’ün mamul (işlenmiş) ürünleri nelerdi? Bu sorunun cevabında mobilyayı görmek isterdim ama 1890’larda demek ki daha mobilya üretiminde öne çıkmış değiliz. Kitabımız diyor ki: İnegöl’ün mamulâtı ekseriya alaca (bir kumaş türü olmalı), gömlek ve çarşaflık olup, bunlar da içeride tüketilir (uzak yerlere ihraç edilmez demek ki).

Yazar kaymakamımız Ali Asaf’ın kitabındaki bir alt başlık İnegöl köylerine ayrılmıştır. “Kurrâ-yı mülhaka” (Bağlı köyler) şeklinde atılmış bu başlığın içinde İnegöl’ün yerli ve henüz o sıralarda yeni kurulmuş muhacir köyleri hakkında bilgiler bulunmaktadır.

Şimdi köylerle alakalı o bölümü aktaralım. Doğrudan İnegöl merkeze bağlı köylerin isimleri sıralanmıştır: “Akhisar, Karalar, Çavuş, Doma, Hamzabey, Yeniyörük…” diye uzatılmış listede yaklaşık yetmiş köy ismi yazılıdır. Bunların içinde muhacir köyleri de (Rüşdiye, Hilmiye, Mesudiye, İhsaniye …gibi) dikkat çekmektedir. Son zamanlarda 24 tane muhacir köyünün kurulduğu ve bu köylerde toplam 2125 erkek ve 1910 kadın nüfus bulunduğunun bilgisi verilmiştir. 1890 başlarında İnegöl’ün yakın çevre köylerine yerleştirilen muhacir nüfus dört bini geçmiştir. İnegöl’e göç olayının bu tarihten sonra da sürekli devam ettiğini ve bu rakamların büyüdüğünü biliyoruz.

Kitapta Çitli köyü’ne, meşhur maden suyu nedeniyle, birkaç cümleyle değinilmiştir. Diyor ki: İnegöl’ün eski köylerinden şehir merkezine iki buçuk saat mesafedeki Çitli’de dağın eteğinde maden suyu bulunuyor. Bu su, ziyadesiyle karbonatlı olduğundan bazı emraza(hastalıklara) faydası cihetiyle tedavide kullanılır. Suyun işletilmesi özel bir imtiyaza tabidir. Çitli suyu, birçok maden suyuna üstün bir su olup hususi şişeler ile muhtelif yerlere nakledilir. İstanbul’da bulunan birçok depoda (bayi) Çitli suyu satılmaktadır. Çitli Maden Suyu İşletmesi’nde daimi surette çalışan memur, işçi ve tabipler mevcuttur. Su, uzmanların gözetimi altında şişelenmektedir.

Kitabın: “Domaniç Nahiyesi” kısmına geçmeden önce İnegöl ile ilgili yazılan son notlar şöyledir: İnegöl arazisi münbit (verimli) ve mahsul-dâr olup her çeşit hububat ve sebze yetişir. Cesîm (geniş) bir meraları olduğu için birçok koyun ve keçi sürüleri beslenir. Bu cihetle İnegöl’de üretilen tereyağı pek nefis ve boldur. Geniş çapta ormanları sayesinde büyük çapta kereste ihracatı yapılır. Kitabın İnegöl ile ilgili son iki konu başlığından biri Domaniç; diğeri ise Yenice Nahiyesi hakkındadır. SALİH EROL