Yıl 1989-1993 arası. Trakya Üniversitesinde Eğitim Fakültesinde öğrenciyim. Bir tarafta devrimciler/solcular, ayrılıkçı düşünceleri ve onların partileri, Bir tarafta yine sol tandanslı CHP/SHP, Bir tarafta Refah partililer, Bir tarafta cemaatçiler, tarikatçılar, Bir tarafta ana akım ANAP Özalcılar, bende MHP, Ülkücü tabana yakın Milliyetçi/İslami kanatta kendime yer bulan bir Ülkücü genç olarak kendimi tanımlıyordum o zamanlar.
PKK terörünün pik yaptığı, Siyasi yasakların kalktığı dönemler. Her siyasi görüşün bir diğerini ötekileştirdiği 80 öncesinin çatışmalarından kahramanlar devşirilip her görüşün kendi mahallesine okutturduğu kitaplar. 68 kuşağı… Deniz Gezmiş’ler, Kürşat’lar… Bir taraftan Nazım şiirleri, Bir taraftan Necip Fazıl şiirleri…Düşman diye, yan mahalle, yan sokak, hatta aynı sokak, aynı ev, kardeşlerin birbirlerini yargıladıkları 80 öncesinin, yanan ateşinin hararetinin, hala insanlar üzerinde etkilerinin olduğu, arapsaçı durumlar.
Herkesin diğer düşünceyi yok saydığı, vatan haini gördüğü, kavgaların, döğüşlerin, çatışmaların üniversitelerde boy gösterdiği süreçler. Hocaların ve öğrencilerin siyasi görüşlerine göre notların verildiği garip durumlar cabası.
O dönemin bu kısa tasvirinden sonra; bir gece ateist ve solcu olduğunu söyleyen sağlıkçı bir arkadaşla Allah’ın varlığı üzerine yaptığımız bir sohbet ortamında elinde çevirip durduğu bir anahtarlık dikkatimi çekti. Bugünkü bir lira boyutunda bir daire, dış halkaya iki noktadan bağlı. Dairenin bir yüzünün üstünde ekmek, ortası boşluk, altında özgürlük yazıyor. Dairenin diğer yüzünde ortada barış yazıyor. Elinizle çevirdiğinizde göz hepsini bütün olarak okuyor. “Ekmek, Barış, Özgürlük.” İstedim. Elime aldım çevirdim. “Bu ne?” dediğimde. “Bu bizim sloganımız.” Dedi. “E oğlum” dedim. “Bende, bizde bunu savunuyoz ya” dedim. Sonra derin bir siyasi sohbet. İlk kez o benden, benim gibilerinin fikirlerini, ben ondan onun gibilerinin fikirlerini dinledim. Birebir aynı mıydı? Değildi elbet. Ama birebir zıt fikirlerde asla değildi. Onun düşüncesi ile benim düşüncemin ortak ve çok önemli bir ana fikri vardı. “VATAN” “BAYRAK” “MİLLET” o sadece yurttaş diyordu son kelimeye. Hedef aynı yol ve yöntem farkı sadece. İkimizde aynı şeyi istiyorken, düşman dışardayken, birileri bizi birbirimize düşman etmişti. O gün fark etmiştik. Deniz Gezmiş’in Filistin için neler yaptığı, o zamanlar söylenmemişti hiç. Ya da Kürşat’ı hiçbir diğer görüş tanımamıştı. Aynı ceza evlerinde, bir sağdan bir soldan yaşı tutmayan gençleri katlederken, işkenceden geçirirken, ateşi bol olsun, Kenan Evren ve avenesi, cuntacılar, ABD’nin bizim çocuklar dedikleri asıl vatan hainleri, kendi ülkesinin gençlerine bu zulmü yaparken, NATO’dan çıkan Yunanistan’ı tekrar NATO’ya alırken, bu ülkeye iç cephede neler kaybettirdiler.
Yine üniversite sonrası 1995-1996 yıllarında mesleğe başlamış, evlenmiş ve oğlum 6 aylıkken Yedek Subay olarak gittiğim Doğu ve Güney Doğuda 16 aylık subaylığım sırasında, Trabzonlu, Erzurumlu, Çanakkale Biga’dan, Tunceli’den, Bursa’dan, Mardin Kızıltepe’den, Aydın’dan, Urfa’dan, Diyarbakır’dan, Hakkari’den, Elazığ’dan öyle astsubaylarım, öyle uzman çavuşlarım ve askerlerim oldu ki… Hepsinin bu vatan, bu bayrak ve birbirleri için ölümüne mücadelelerine tanık oldum. Hepsi fişek gibi çocuklardı. Ne memleketleri ne menşeileri filan yoktu. Hiçbir zaman da olmadı. Şehidi omuzlayanda, şehit olan veya gazi olanda, bu vatanın öz be öz evladıydı. Allah Hepsinden Razı olsun. Şehadete yürüyenlere selam olsun. Şimdi değişen ne? Sayın Cumhurbaşkanı İç Cepheye vurgu yaparken anlatmak istediği bu değil miydi? Ey diğer siyasetçiler! Değişen ne? Gerçek düşmana, Dışarıya karşı, İç cephe bir bütün, tekparça, yekpare olmalı yine. Ekonomik sorunlar var. Belli. Hepimiz hissediyoruz. Bu vatan için çalışmak ise amacınız, koltuk değilse derdiniz. Derdiniz halk ise. Elinizden tutan kim. Her kes önerisini, teklifini, çözümünü döksün ortaya. İktidarda her şeyi ben bilirim tavrından vaz geçsin. Konsensusla çözün iç sorunları. Birleştirelim artık safları. Bırakalım iç kavgaları. Gerçek düşmanlara odaklanalım. Gerisi, inanıyorum ki, bütüncül hareket edebilirsek, bizi hem bölgesel hem küresel caydırıcı bir güç olmaya götürecektir. Ama önce, halkın sorunlarının çözümünde birleşin artık, yeter. Bu dönemi eğer ıskalarsak… Aynı gemideyiz. İnanın, Batarız!
Gazi Mustafa Kemal Nutuk’ta ne dedi: “Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği cephedir. Dış cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir; fakat bu durum, hiçbir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti tutsak ettiren, iç cephenin çökmesidir...”
Eyvallah
Bekir AYDOĞAN