Ailesiyle seyahate çıkan adam, Eskişehir İlahiyat Camisinde akşam namazını kıldıktan sonra "yatsı namazını İnegöl'de kılarız inşallah" dedi. Dönüş için bir saatlik yolu kalmıştı. On iki gündür direksiyon sallarken her an aynı dikkatle yollara bakmış ve tekerlerin üzerinden hızla aktığı bu yollar hakkında düşüncelere dalmıştı.

Yolculuk ve yollar ne kadar da insan hayatına benziyordu. Yolun kendine has bir takım özellikleri olduğu gibi yolculuğunda bir tarzı vardı. Yol boyunca planları her daim değişse de ancak varacakları menzil değişmemişti.

Ailesi ile yola çıkan adam yolda gördüklerini ruhunda hissettikleri ile birleştirmesini bilme gayrete içindeydi. Bu yolculuğun kendisini geliştirmesini ve olgunlaştırmasını bekliyordu. Öncelikle maneviyat dolu olmasını, günahtan ve isyandan beri kalmasını dilemişti. Yirmi beş yıllık hayat arkadaşıyla yol arkadaşlığı yapıyordu. Yanındaki koltukta oturan Gönül Sultanı her sabah evrattan günün dualarını okuyarak yolculuğun anlamına değer katıyordu.

Ailesi ile beraber yola çıkan adam, türbelerini ziyaret ettiği İslam alimlerinin ahlakıyla ahlaklanmayı dualarından hiç eksik etmedi.

Şeyh Edebali'nin nasihatlerini Osman Bey gibi gönlüne kazımaya çalıştı. Akşemsettin Hazretleri gibi devlet adamlarına yardımcı olmanın yanında bilimle uğraşmayı ihmal etmemek gerektiğini fark etti. Şaban-ı Veli Hazretleri'nin Allah karşısındaki edep ve terbiyesine hayran olmuştu lakin onun bir ömür ayak uzatmadan yaşamasını kendine has bir davranış bildi. Abdurrahman Gazi gibi memleketinden çok uzaklarda Allah için, Allah yolunda cihad etmeyi ruhuna kazıdı.

"Onlar da bir ümmetti geldi geçti, herkesin kazandığı kendine" ayeti kerimesi çerçevesinde izledi her şeyi.

Yollar bir türlü bitmiyordu. Yollarda birçok işaret birçok tabela görüyordu. İnsanların geçebileceği kavşaklara yaklaştığında düşünmesi gerektiğini belirten ifadeler, yola dalmış gidenleri uyandıracak tırtıklı bölümler, tepeleri aşacakken sağa sola kıvrıldığını belirten tabelalar, ileriye devam edecekse soldan düz, şehir merkezine gelecekse sağa dönen çıkışlar dikkatini çekmişti. Yaşayış da bir yol ise bu yolun da bir takım işaretleri olacaktı. Direksiyon başında ki insan yol işaretlerine nasıl dikkat ediyorsa hayatın içindeki insan da aynen öyle davranmalıydı. Nefsine uyup yoldaki işaretleri dikkate almayan gafiller ya bir uçuruma yuvarlanacaklarını ya da bir cana kıyacaklarını ve hayatının geri kalanını kendilerine zindan edeceklerini bilmiyor olamazlardı.

Yüce Rabbimiz, dünya hayatı yolculuğunda cehenneme yuvarlanmamız için bize yol işaretlerini içeren Kerim Kitabını Sevgili Elçisiyle göndermişti. Kim hayat yolculuğunda yol işaretlerini dikkatle okur ve uyarsa cennet menziline varacağını bilmeliydi.

Ailesiyle seyahate çıkan adam, bazen taşların arasından biten ağaçları otları gördüğünde ayet-i kerimeler dilinden dökülüyordu. "Öyle taşlar vardır ki içinden sular fışkırır, öyle taşlar vardır ki arasından otlar biter, öyle taşlar vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır.

Sözü edilen iki taşı da görüyordu fakat üçüncü olarak anlatılan taş, kimi zihinlerde coğrafi sebeplere bağlanıp noktalanıyordu. Toprağın yapısı, ağaçların olmaması, yağmurların çok yağması vb. görünen sebeplere sarıldıktan sonra her şeyi yapanın Allah olduğu bilgisinden uzak yorumlamaları begenmiyor ve bu bilgi darlığını kabul edemiyordu ailesi ile yolculuk yapan adam.

Hatta bir seferinde televizyonda denizlerde derine dalma rekor kıran dünya birincisi genç kızın, "denizin dibinde kendimi fark ediyorum, kendimle başbaşa kalıyorum" gibi yorumlar yapıp denizin altındaki mükemmel dünyayı Allah'ın yaratıcılığına ve O'nun kudretine bağlamayan röportajı dinlediğinde çok üzülmüştü.

Ailesiyle yolculuk yapan adam, yüce dağ başlarını gördüğünde Allah'ın yeryüzüne diktiği kazıklar olarak yorumlamıştı. Dünyanın dengesini sağlayan bu taş bağırlı dağların üzerinden geçerken "dağ, ne kadar yüksek olursa olsun üzerinden yol aşar" atasözünü de hatırlamıştı.

Yolculuk ve yoldakiler birbirine benzemeye başlasa da aradaki farklar da görülebiliyordu. Her şehrin bir Ulu Camisi, bir kalesi, bir tarihi eseri, bir manevi şahsiyeti vardı. Her şehir kendine has bir karakter arz ediyordu taşıyla toprağıyla havasıyla...

Artvin'e ulaştıklarında nasıl bir coğrafyaya inşa edildiğini görüyordu. Artık Artvin denildiğinde parmağını gökyüzüne doğru uzatıp "işte Artvin orası" cümlesini zikrediyor ve kıvrıla kıvrıla çıkan yolları hatırlıyordu.

Ailesiyle yolculuk yapan adam, yorgunluk sebebiyle kaza yapmamak için zihninin, gönlünün ve ayaklarının durumunu gözden geçiriyordu. Bu noktada Erzurum'dan dönerken kaza yapıp ahirete göçen komşu iki aileyi yüreği yanarak anımsıyordu.

Bu yolculukta ailesi ile birlikte olmanın mutluluğunu ve sorumluluğunu birlikte yaşıyordu. Hele hele Demirkapı Köyü'nün dağlarında gezerken gençlerin yürüyüşünden derin endişeler duymuştu. Tüm sıkıntıları da sabırla göğüslüyordu.

Ailesiyle yolculuk yapan adam, fıkıh kitaplarında seferilik bahsi altında öğrenmiş olduklarını hayatında pratik ediyor ve çocuklarına da öğretiyordu. Yaşayarak öğrenmek daha kalıcı olacağını biliyordu. Seferilik ne zaman başlar ve ne kadar sürer? Seferilikte ibadetler nasıl yapılır? Seferiliğin getirdiği zorluklar ve ibadet yapmanın kolay yolları gibi birçok konuda yaşayarak öğrenme gerçekleşiyordu.

Bu yolculukta eşi-dostu ziyaret edip onlara misafir oluyorlardı. Yıllar sonra göreceği, evinde konuk olacağı insanlara ufak hediyeler takdim ediyordu.

Gönülleri fethetmek için yollar aşmak gerekiyordu. Nemli ve sıcak havaları olan şehirlerden kuru ve soğuk havaları olan kentlere geçiyorlar, yemyeşil ağaçları üzerinde bitiren dağlardan kupkuru otları üzerine örtü misali çekmiş tepelere ulaşıyorlardı. Bazen bir tarafında dereler akan diğer tarafında kayalar yükselen inişli çıkışlı, düz ve kıvrımlı yollardan uçuyorlardı. Bütün bu coğrafi olayları insanın hayatı ile kıyaslıyor ve "işte hakikat budur" diyordu. Mutluluk-sevinç, hüzün-hasret, umut hep insan içindi. Yeşermek gençliğe, sararmak olgunluğa, çoraklık ise ölüm idi, ailesiyle yolculuk yapan adam için.

Bir hafta içinde dönebileceği yolculuktan on iki gün sonra dönünce şaşırıp kaldı. Yolda iken vefat edenlerin haberlerini aldı ve sevdiği insanların cenazesinde olamamanın üzüntüsünü yaşadı.

Ailesiyle birlikte yolculuk yapan adam, yanındaki eşinin hakikatli bir hayat arkadaşı olduğunu bir kez daha kavradı. Onun tedbirli ve akıllı oluşu her şartta eşini destekliyor oluşu kendini mutlu etmişti. Doğru bir insanla yol arkadaşlığı yapmanın sırrına da vakıf oldu. Zorlukları birlikte göğüslemenin, mutlulukları birlikte kuçaklamanın keyfini yaşadı.

Oğlunun ve yeğenini birbiriyle kaynaşmasını... Yolculuk esnasında sırtına ve boynuna masaj yapılmasının rahatlığını yaşadı.

Velhasıl hayatında ilk kez gerçekleştirmiş olduğu Karadeniz şehirleri gezisinin uzunluğu, gidişinde başka dönüşünde başka bir ruh haline büründüğünü fark etti. Bundan sonra böyle uzun ve yorucu bir yolculuk yapmayacaktı. Çünkü bunun için yaşının ilerlediğini idrak etti.

Her şeyin sonunda yol, yolcu ve yolculuk hakkında aklının kestiği, ruhunun fark ettiği kadarıyla hikmetli bir tecrübe edindi, ailesi ile yolculuk yapan adam.