Ali Kurnaz yazdı
Fideizm, Blaise Pascal tarafından yasaları ve sınırları belirlenmiş epistemolojik ve teolojik görüştür. Kelime, Latince inanç yani “fide” kelimesinden gelmektedir. Fideizm, inancın ve aklın birbirinden bağımsız olduğunu ve bir araya gelemeyeceğini savunan düşünce sistemidir. Fideizm, siyasetten epistemolojiye kadar uzanan geniş bir yelpazede etkilerini göstermektedir. Bu kadar çeşitli kavramlara sirayet eden bir düşünceyi derinlemesine incelemeye tabii tutmak bu yazımızın kapsamında değildir. Bu yazımızda, kavramın köküne ulaşacak ve düşün arenasındaki yerini saptayacağız. Her şeyden önce, Fideizmi pejoratif mahlasından kurtarmak bir elzemdir zira kendisi pek çok cenah tarafınca doğrudan yobazlık ve gericilikle ilişkilendirilmektedir. Bu yazının da en temel gayesi “Fideizm=Gericilik, Akıl Tanımamazlık” önermesini incelemek ve çürütmektir.
Fideizme dair ilk pencere Agnostik Felsefe penceresinden açılmaktadır. Bu düşüncede, akıl ve iman birleşemediği için iman hakkında bir yorum yapmak beyhude bir çaba haline gelmektedir. Bu uyuşmazlık fikrinin bu sisteme son hali verdiği düşünülmektedir. Bu literatür adına konuşmak gerekirse haksız da değillerdir fakat bu örnekten yola çıkarak Fideizmin ancak tanrısız yahut bilinmez senaryolarda var olduğu düşünülemez zira Hıristiyan bir teist olan Soren Kierkegaard’da Fideizm’in en önemli düşünürlerinden birisidir. Tanımsal olarak da Fideizm, teizm ile çelişen bir yapıda bulunmamaktadır. Bulunmadığını da Kierkegaard, mülahazalarında tebarüz eder. Düşünürün sistemini incelersek Fideizme dair en net yorumu yapabileceğimize inanmaktayız.
Kierkegaard’da iman, aşkın ve en mutlak konumdadır. Akıl ve beşeri kurumlar onun peşinden gelememektedir. Aklın sınırları, iradesi ve yanlışlanabilir doğruları (Karl Popper’ın Bilgi Felsefesi) varken iman bundan noksandır. İman sınırsızdır, itaat etmek zorundasınızdır ve yanlışlama şansınız bulunmamaktadır. Kierkegaard’ın bu Radikal Fideizmi onu Agnostik Fideistlerden ayırır, Tanrıya yakınlaştırır ve bu yapı onun sistemini çok farklı bir konuma şimdiden koymuştur. Hatta kendisinin “Absürt olduğu için inanıyorum” sözü de bu noktada anlam kazanır. Kierkegaard inanır çünkü İman öyle bir şevktir ki dünyada hiçbir kurum ona ulaşamaz, akıl sır erdiremez ama iman kalbine südûr eder. Şu anda konunun çok soyut kaldığının farkındayım ki bunun sebebi Kierkegaard’ın da soyut kalmasıdır fakat düşünür, İbrahim Peygamberin kıssasından hareketle düşüncelerini somutlaştırır.
İbrahim Peygamber, Allah tarafınca sınanmıştı. Allah, ona oğlunu kurban etmesi gibi akılla açıklanamayan bir eylemi gerçekleşmesini vahyi etmişti. İbrahim Peygamber’in imanı o denli kuvvetliydi ki, Allah’tan gelen emiri sorgulamadan, düşünmeden gerçekleştirmeye koyulmuştu ki Allah onun sınandığını açıkladı. Kierkegaard’ın “Korku ve Titreme” adlı eserinde bu kıssayı yorumlama biçimi doğrudan Fideizmin temellerini atacaktır. İbrahim Peygamber, aklın ileriki noktasına ilerlemiş, inancına göre hareket etmişti. Dünyadaki bütün kurumları arkasına bırakarak sahih bir mümin olarak sadece Allah’ın otoritesini ve kanunlarını kabul etmişti. Yasalar, toplumun görüşleri, ahlaki kaideler onun nezdinde tuz buz olmuş; artık onun için ancak Allah’ın emirleri vardı. Bu noktada İbrahim Peygamberin bu eylemi Allah’ın birliği konusunda da güzel bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere burada tamda bir Fideizm örneği bulunmaktadır. İbrahim peygamberden hareketle aslında bir Fideist’in kişilik özelliklerini çıkarabilmekteyiz. Bir Fideist; aklın sınırları olduğunu kabul eden, Allah’ın kanunlarının ebediliğini kabul eden, inancın yerini hiçbir şeyin tutamayacağını bilen, Allah’ın kanunlarının yeryüzündeki her kaideden daha mukaddes olduğunu bilen bir kişidir. Böylelikle, Fideizmin ve Fideist kişinin kim olduğunu doğrudan Fideizmin en büyük düşünürlerinden birisinden öğrendik. Şimdi giriş bölümümüzde değindiğimiz öneriyi ele alalım.
Öncelikle bu çarpıtmaların en çok yoğunlaştığı nokta, dogma düşüncelere doğrudan “Fidest” sıfatının yapıştırılmasıdır. İslâm Coğrafyasında bağnaz fikirlere sahip bir örgüt mü var? “Fidest” , Avrupa’da dogmatik bir kilise mi var? “Fidest” demek aslında kolayımıza geliyor. Bir kavramı tanımlama yolumuz kavramın ait olduğu literatür olmalıdır. Fideizmi kendi literatüründe incelediğimize göre bu düşüncenin akılla bir sorunu olmadığı açıktır. Bu düşünce ancak bilimin sınırları olmadığını ve her şeyin bilimle açıklanabileceğine dair Kopernikçi ve Materyalist düşünceye karşı durmaktadır. Fideizm, ne bilimi reddeder ne de bilime körü körüne bir bağlılığı ortaya koyar. Aksine, bilimin ilahlaşmasını engelleyerek bilimden de ötesi olduğunu ortaya koyar.
Bu bağlamda ana sorumuza dönelim; Fideizmin, gerici ve akıl dışı olduğuna dair önermeyi literatür vasıtasıyla halihazırda çürütmüş bulunmaktayız. Peki, Fideizm bizim için bir gelecek olabilir mi? Geleceğe dair tahminlerde bulunmak pek zor olsa bile, Hz. İbrahim’in dünyevi her kurumu reddederek vahye olan itaati inanan her insan için rota olması gerektiğine inanmaktayım. Bizi, tahakkümden kurtaracak olan tamda budur.
Ali KURNAZ
Halil İnalcık Sosyal Bilimler Lisesi