Geçenki yazılarımızdan anladığınız kadarıyla tatilde yoğun bir okuma programı yapmış oldum. Ülkemizin başına gelen felaketler hakkında bile yeterince düşünüp yazamadım bu sebeple. Bu okumaların ardından zihnimde değişik mevzular gelişti. Bunlardan biri dizilerin nasıl olması gerektiğiydi? Aslında nasıl olduğundan ziyade dizilerdeki eksik tema ve konu üzerine kafa yormuşum.

Zaman zaman dostlarımızla içersinde aşk yani şehvet, entrika, silah, şiddet vb. görüntülerin olmadığı normal bir dizi çekilemez mi? El-cevap "kimse izlemez ki!.."

İşte bu nokta benim canımı çok sıkıyor. Normal bir hayat yaşayan insanın pek değeri yok. Hayatı çatışmalarla, vurdulu kırdılı şiddet içerikli yaşandığında daha renkli, daha cazibeli bir hayat haline mi geliyor? Dönüp bakılmayacak kadar sıradan bir hayatı kim ekranın başında izler ki. Ama izleniyor.

Örneğin, "Seksenler" dizisinde olduğu gibi. Biz evde akşam yemeği yerken onlar da ekranda yemek yiyorlar. Sokağa çıkıp esnafla muhabbet ediyorlar. Kahvehanede oturuyorlar, sigortalı iş kovalıyorlar... Bunlar o dönemin günlük büyük dertlerinden olduğu anlaşılıyor. Muhtarın mahallede ağırlığının hissedilmesi ve insanların birbirine yardım etme isteğinin ekranlara yansıması...

Sonuç itibarıyla sıradan diziler de bir şekilde izlenebileceği ispatlanmış bir gerçek. Lakin bu "kimse izlemez ki" itirazı zihnimize örülen bir engeldir. Ayrıca üstü kapalı olarak, izlenirse ancak böylesi (yukarıda vasıfları belirtilmiş diziler) izlenebilir diğerleri sadece vakit öldürmektir. Bu nereden kopuk geldiği belli olmayan fikri aşılayan kim? Kim milletin vicdanını böyle şiddet yüklü yaptı. Güdümleme dediğimiz yönlendirilme açıkça anlaşılmıyor mu?

Dizi filmlerde dikkatimi çeken şey sadece bu noktalar değil. Biraz mübalağalı söyleyeceğim ama dinsiz bir toplum izliyoruz. Kaç tane dizide namaz kılan başkarakter var? Kaç dizide camii görüntüsü kameraların merceğine yansıyor? Kaç tanesinde aile fertlerinden birkaçı Anadolu kadını gibi örtünüyor? Kaç tanesinde dinin ortaya koyduğu kırmızı çizgiler sayılan haram ve helal kavramları konuşuluyor.

Geçen gün kanalın birinde "baban camiden gelsin de" repliğini duydum. Tabii camiden gelecek babanın ailesi tarafından bir saygınlığı yoktur. Kızları karısı tarafından hor görülmektedir. Böyle bir karakteri camide olması da farklı yorumlanabilir. Kanalın yayın politikasını ele veriyor.

Her şey bitti de tüm mesele bu mu diyen bazı dostlarımız olabilir. Tabii ki ne her mesele bitti ne de tüm mesele bu bahsettiğimiz konudur. Lakin hepimiz biliriz ki dünyada büyük ve karmaşık yapılar küçük parçaların kalitesi ile alakalı iş görür. Yani şöyle demem gerekiyor; Bu dizilerde başörtülü, dindar, adaletli, insanları seven ve rol arkadaşı tarafından sevilen, karakterler oluşturulmasını talep ediyoruz. Çocuklarına sigortalı bir iş tavsiyesinde bulunması kadar namaz kılması konusunda tavsiye eden büyüklerinde bulunmasını istiyoruz.

İşte o zaman karşı tepkinin nasıl geliştiği görülecektir. Modernizmin her türlü unsunu evladı gibi bağrına basanlar böyle dini taleplerinizi kim bilir hangi lüzumsuz gerekçelerle reddedecektir.

"Lüzumsuz gerekçe" diye ifade ettiğim şeylerin arkasında o kadar çok bilimsel cümleler kurulacaktır ki normal bir insanın ikna olmaması mümkün olmayacak hatta yeri geldiğinde o bile bu fikirleri savunacaktır.

Dinine düşkün, ibadetini yapan insanlar ekranlar da kendisine benzeyenleri gördükçe daha bir güvenle izleyeceklerdir dizileri. Hayat ile ekranların görüntüleri arasındaki makas gittikçe yaklaşıyorken kurmaca ile gerçeklik arasındaki mesafeyi azaltıyor. Bu konularda kafa yoranlar meseleyi fark edecektir.