Biraz uzun ama okursanız sevinirim. 

Babam 1999 yılında soğuk bir Şubat günü vefat etti.

Babam çok güzel bir insandı. Manevi duyguları çok fazla büyüklerine saygılı, küçüklerini seven, kucaklayan sevgisini her defasında gösteren, gerektiğinde belli eden bir yapıya sahipti.

Eşini, ailesini herkesi çok severdi. Biraz çabuk sinirlenen ama çabuk siniri geçen bir huydaydı.

Özellikle çok çabuk sinirlenmesine rağmen o sinirli anında biraz çağırır ama kimseyi kırmaz, daha doğrusu kırmamaya özen gösterirdi.

Okuma yazması yoktu, sonradan biraz öğrendiği kadar bazı büyük yazıları okumaya çalışırdı.

 Onun çocukluğunda köyde okul olmadığı için o da diğer emsalleri gibi ne yazık ki okula gidememiş, okuma yazmayı öğrenememişti.

 Doğu Karadenizin en uzak bölgesinde, Rusya sınırında bulunan köyümüzde o zamanlar okul nerden bulunacaktı.

Okulun köyümüzde açılması yıllar sonrası nasip olmuştu. Köyde herkes gibi babamda çiftçilik yapar kısıtlı köy arazimizde birkaç ufak tarlayı eker biçer birkaç ufak çayırı biçerek sakladığımız birkaç inek ve birkaç tane koyun ve keçiye bakardık.

Babam işini çok sever herkesten önce bitirmeye çalışırdı. İşinde müthiş derecede titiz biriydi.

Herkesten önce bağını bahçesini, tarlasını, çayırını temizler eker sular biçerdi. Yemesine, uyumasına içmesine çok dikkat eder özellikle erken yatıp erken kalkmaya ve herkesten önce bağına bahçesine tarlasına gidip çalışmaya özen gösterirdi.

Başka zamanlar pek kimseyi kırmazdı ama iş konusunda çok titiz olduğundan özellikle annemle, ağbimle ve bizimle çok konuşur, bize biraz sert konuşur, işimizi bir an evvel bitirmeye çalışır, işleri bitirdikten sonra hem kendisi rahat eder hem de bizi fazla kırmazdı.

Özellikle sabah erkenden kalkmak hususunda bize çok bağırdığı olurdu. Kendisi erken yatıp kalktığı için bizim de öyle olmamızı isterdi.

Biz de genç olduğumuz için biraz geç yatar geç kalkmak istediğimiz zaman bize kızar söylenir dururdu.

Sabahleyin erkenden kalkınca bizim yattığımız odanın önüne gelir ayvanda dolaşır, söylenir durur bir an evvel kalkmamızı ve işimize gitmemizi isterdi.

 Biz biraz ağırdan alır gevşek davrandık mı kızar bağırır, çağırır, söver, sayardı. Ama bu hali fazla sürmez, işleri bitirdik mi o kızgın halinden eser kalmazdı.

  Babam aynı zamanda iyi bir de marangozdu. O zamanlar özellikle öyle köy yerlerinde şimdiki gibi büyük mobilya, atölye alet ve makineler yoktu. Herkes evlerde kullandığı masa, sandalye karyola gibi şeyleri köylerde bu işi iyi bilen,  yapan ustalardan alırlardı. (DEVAM EDECEK)

ASLAN TORUN