Turhan Şahin yazdı

Şemsiye; Bir sapın üzerinde esnek tellere gerilmiş, açılıp kapanabilen, yağmur ve güneşten korunmak amacıyla kullanılan, su geçirmez kumaştan yapılmış taşınabilir eşyalardır.

Tarihte ilk olarak Güneş’ten korunmak amacıyla Mezopotamya’da kullanılmıştır.

M.Ö.1200 yıllarında Eski Mısır’da görülüyor ve Eski Roma’ya da Mısırlılardan geçmiş.

Yapımında yaprak ve papirüslerin kullanıldığı şemsiye’ler eski Yunan’da da görülür.

Yağmura karşı ilk kullanım ise Çin’de olmuş.

 Kağıt’dan yapılan şemsiyeler reçine ile su geçirmez yapılmış ve yağmurdan korunmak için kullanılmıştır.

16. Yüzyıl sonları batıda kullanımı yaygınlaşmış. 1852’de Samuel Fox adlı bir üretici şemsiye de çelik tel kullanmış.

Avrupa’da 18. Yüzyıl ortalarına kadar genelde kadınların kullanıldığı bir aksesuar gibi kabul edilse de zamanla erkeklerin de severek kullandığı bir aksesuar olmuş.

 Kadınlar şemsiyelerinde canlı renkler tercih ederken erkekler siyahta karar kılmışlar. Baston, katlanabilir, yay mekanizmasıyla açılıp kapanan, manuel, yarı ve tam otomatik çeşitleri vardır.

Geçmişte uzun saplı modeller tercih edilmiş, günümüzde ise az yer kaplayan, taşınması kolay modeller tercih edilmektedir.

 Ülkemizde 1882 yılında İstanbul’da yaşayan Robenson adlı bir İngiliz’in üretime başlamasıyla ilk yerli yapım şemsiyeler kullanıma girmiş.

Endüstrileşme sonucu günümüzde ucuz, kolay eskiyen ve bir arızasında kolay gözden çıkarılabilen şemsiyeler, geçmişte pahalı, üzerine titrenen, uzun yıllar özene bezene kullanılan eşyalardı.

Öyle olunca da hayatımızda şemsiye tamirciliği adlı bir meslek de mevcuttu.

O dönemden aynı zamanda bisiklet tamirciliği de yapan İbrahim Varyemişçi ve asıl mesleği tornacılık olan Şemsiyeci Orhan, akılda kalan ustalarımızdandır.