Pazar yeri çocuklarıyız biz, bakmayın ellerimizin biraz kirli yüzümüzün de biraz paslı olduğuna.

Tenekede odun yakar, elimize yüzümüze vurur dumanın isi. Pazar yeri çocuklarıyız biz, kalplerimiz temizdir aslında.

Üzmeyiz inciltmeyiz hiç kimseyi, hanımefendi beyefendi kelimelerini bilir de burjuva çocukları gibi kullanmayız.

Bozar diye bizi, biraz külhan beyli, biraz argo vardır belki sözlerimizde ama samimiyizdir, içtenizdir.

Sergimize gelen her bir müşterimize pek kibar değiliz aslında; amca abla abi diye hitap ederiz çünkü öyle görürüz. Daha içten ve daha samimi gelir bize.

Lüks içinde yaşamayız her birimiz, son model arabalarımız yoktur. Mesela pazar günü kaplıcalara gidip bir de çaktık mı mangalı da yanına, ne yaşadık be deriz.

Küçük şeylerden mutlu olmayı çok iyi biliriz biz. Çünkü pazar yeri çocuklarıyız biz, inanırız herkese, çabuk kandırırlar, aldatırlar bizi.

Ne sözler, ne vaadler duydu bu kulaklar. Pazar yeri çocuklarıyız biz, kış geldimi yüreğimiz sızlar bizim. Askerler gibi kalkarız gece 3/5 nöbetlerine, sırf mallarımızı dondurmayalım, üşütmeyelim diye.

Lüks evlerde, villalarda oturmayız, anadan babadan kalmadır çoğumuzun evleri. Kışı ayrı bir dert, yazı ayrı bir derttir bizim mesleğimizin.

Karlar yağmurlar yağar da donarız her birimiz ama mallarımızı dondurmamak, üşütmemek içindir tek mücadelemiz.

Rüzgarlar savurup alıp götürse de çadırlarımızı, yağmurlar sel olup götürse de tablalarımızı, her seferinde yine şükrederiz biz.

İsyan etmeyiz. bizi yönetenlere, devletimize, ne de belediyeye...

Sadece senelerdir bekleriz; ha bu sene, ha önümüzdeki sene, marketlerin önündeki pazar yeri gibi tezgahların kaldırılmasını..

Hayrettin UZ