"(Resulüm! Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim: İkişerli olarak ve teker teker Allah'a yönelin ve düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir." (SEBE 46)

DÜŞÜNÜN: Mekkeli Müşrikler, Resulullah Efendimiz'in (s.a.v) deli olduğunu iddia ediyorlardı. Allah (c.c.) bu ayet-i kerime ile onları bu iddiaları hakkında düşünmeye davet ediyor. Allah (c.c.) bu ayet-i kerimede Elçisini görevlendiriyor ve onca öğüdü dinlemeyen Mekkeli Müşriklere, bir öğüt daha vermesini istiyor.

"Karşılıklı tartışın ve düşünün. Vicdanlı olun. Kendi başınıza kaldığınızda da düşünün." Kendi başına düşünmeyi çevrenin etkisi ve baskısı altında kalmamak olarak da anlayabiliriz. Çünkü Mekke'de o yıllarda düşünenlere ve inananlara karşı maddi ve manevi büyük bir baskı vardı.

Allah (c.c.), "ikişer ikişer ve birer birer düşünün"[1] buyurdu. Çünkü insanlar, toplum ve kalabalıktan etkilenme konusunda zaaf sahibidir.

Bu ayet, hem tek başına hem de karşılıklı düşünmeye ve tefekkürde bulunmaya bir çağrıdır: "İkişer ikişer ve teker teker vicdanınızla başbaşa kalın. İyice düşünün. Vicdansızlık yapmayın. İnsaflı olun"

Günümüz deyimiyle mesaj şudur: Mahalle baskısı olmadan düşünün.

MUHAMMEDÜ'L-EMİN: Resulullah Efendimiz (s.a.v) onların arasında doğmuş ve büyümüştü. O'nu o kadar sevmiş ve o derece O'na güvenmişlerdi ki; Güvenilir Muhammed anlamında Muhammedü'l-Emin lakabını vermişlerdi. Peygamber olduktan sonra da Hz.Muhammed'in (s.a.v) hiçbir söz ve davranışında akıl ve insanlık dışı bir iz yoktu. Buna onlar da şahitlerdi. Bunu ister karşılıklı, ister tek başlarına düşünüp tartsınlar. O'nun yine emin olduğunu, deli olmadığını itiraf edeceklerdi.

Abdullah b. Abbas (r.a) anlatıyor: "Bir gün Resulullah (s.a.v.) Mekke'de Safa tepesine çıktı ve: "Ey insanlar diye seslendi. Halk yanına toplanıp: "Ne oldu?" diye sordular. Resulullah (s.a.v.): "Şayet, düşmanın şu tepenin arkasında olduğunu bildirsem ve size baskına geldiğini haber versem bana inamrmısınız?" dedi. Kureyşliler: "Evet, inanırız" dediler. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz (s.a.v): "Şüphesiz ki ben sizi, şiddetli bir azabın gelip çatacağı günle uyarıyorum." dedi. Bunun üzerine Ebu Leheb: "Kahrolası, bizi bunun içn mi buraya topladın?" diye cevap verdi. Tebbet Suresi bu olay üzerine inmiştir."[2]

DEVEYE BAKMIYORLAR MI?

Tefekkür kavramı: bir şey hakkında iyice düşünmek, bir işin sonucunu hesaplamak anlamına gelmektedir. Tefekkür, insana has bir özelliktir. İnsan, tefekkür sayesinde diğer kullardan ayrılır ve onlardan üstün olur. Kerim'de birçok ayet-i kerime, insanı düşünmeye ve aklını kullanmaya davet eder.

Örneğin Ğaşiye suresinde Allah (c.c.) mealen şöyle buyurur: "Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır! Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir! Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir! Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır! Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin."[3]

(Devam edecek inşallah!)



[1] Sebe suresi 46

[2] Müslim, I, 193: Buharı, IV. 1787, 1902

[3] Ğaşiye suresi 17-22