Bazı gerçekler vardır, yüksek sesle söylendiğinde rahatsız eder.
Ama söylenmediğinde de büyür, derinleşir ve bir gün karşımıza daha ağır çıkar.
İnegöl’ün yaşadığı tam olarak bu.
Sorunumuz çalışmamak değil.
Sorunumuz, birlikte çalışmayı becerememek.
Bunu uzaktan bakan biri olarak söylemiyorum.
Sektörün içinde olan, sahayı bilen biri olarak söylüyorum.
Atölye atölye gezdiğinizde, firma firma konuştuğunuzda aynı tabloyla karşılaşıyorsunuz:
Herkes kendi işinde iyi…
Ama herkes kendi başına.
Şirketler küçük.
Dağınık.
Birbirinden kopuk.
21. yüzyıl ise başka bir şey söylüyor bize:
Bu çağ, tek başına güçlü olanların değil; yan yana gelmeyi başaranların çağı.
Ama biz hâlâ, herkesin kendi gemisini kurtarmaya çalıştığı bir denizdeyiz.
Ve açık konuşmak gerekirse, bu denizde tek başına yüzerek kıyıya ulaşmak artık mümkün değil.
Bugün İnegöl’e baktığımda şunu görüyorum:
Firma–firma işbirliği zayıf.
Üniversite–sanayi ilişkisi çoğu zaman dosya üzerinde kalıyor.
Ortak AR-GE yok denecek kadar az.
Ortak marka neredeyse hiç yok.
Ortak bir gelecek dili ise henüz kurulabilmiş değil.
Herkes üretimde usta.
Ama organizasyonda yalnız.
Oysa dünya bu eşiği çoktan geçti.
Artık mesele “yapabiliyor muyuz?” değil.
Mesele, birlikte ne kadar akıllı hareket edebildiğimiz.
Uzun yıllar tek bir güce yaslandık:
Yapma becerimize.
Ve bu haksız bir güven de değildi.
Ustayız.
Hızlıyız.
Üretiyoruz.
Ama artık bu yetmiyor.
Bugün dünyayla rekabet etmek için sadece üretmek değil;
tasarım, marka, ölçek ve güçlü bir organizasyon gerekiyor.
Bunu söylemek zor ama gerçek şu:
Bu kadar küçük, bu kadar parçalı, bu kadar yalnız işletmelerin
gelecekte ayakta kalması her geçen gün daha zor.
Üstelik bu mücadeleyi tek cephede vermiyoruz.
Bir yandan Çin gibi devlerle küresel rekabet…
Diğer yandan kendi içimizdeki dağınıklık, eğitim ve nitelik sorunları…
Bir yandan da yüksek faiz, değerli TL ve finansmana erişimde yaşanan zorluklar…
Yani İnegöl aynı anda hem dünya ile, hem kendisiyle, hem de ülkenin ekonomik gerçekleriyle mücadele ediyor.
Buna rağmen ayakta kalan, üretmeye devam eden sanayiciyi görmezden gelmek haksızlık olur.
Bugün İnegöl’de üretici olmak gerçekten kolay değil.
Bu şartlarda istihdam sağlamak, tezgâhı döndürmek ciddi bir emek ve cesaret gerektiriyor.
Ama şunu da kabul etmeliyiz:
Takdir yetmiyor.
Çünkü dünya beklemiyor.
Önümüzde net bir yol ayrımı var.
Ya birlikte büyümeyi öğreneceğiz.
Ölçek oluşturacağız.
Mühendisliği, tasarımı ve markayı işin merkezine koyacağız.
Ya da küçük kalmaya, dağınık kalmaya ve başkalarının oyununda taşeron olmaya devam edeceğiz.
Bu bir üretim meselesi değil.
Bu bir zihniyet meselesi.
İnegöl çalışkan bir şehir.
Bundan kimsenin şüphesi yok.
Ama artık daha akıllı çalışmak zorunda.
Çünkü 21. yüzyıl,
tek başına üretenlerin değil;
birlikte düşünebilenlerin kazandığı bir yüzyıl.
Soru hâlâ aynı yerde duruyor:
İnegöl, sadece mücadele eden bir şehir mi olacak,
yoksa oyunu yeniden kuran bir şehir mi?
Ercan Çiğdem