Recep Akakuş yazdı

Orhan Gâzî, imar faaliyetlerini Bursa dışında sahip olduğu beldelere de yaymış ve mimarî eserler ile ülkesini donatmıştır. Bu arada İnegöl coğrafyasını da unutmamıştır. Coğrafyasını diyorum çünkü İnegöl-kasaba merkezine Orhan Gâzî, her hangi bir hayrî tesis kurmamıştır. Sadece, Babaylar/Baba Sultan Köyü’nde Geyikli Baba adına muhtemelen önce bir türbe, ardından da bir mescid inşa ettirmiştir.

Her iki yapı, Bursa-üslûbu diye anılan mimarî üslûba göre inşa edilmiş ise de türbe ve mescidin, üstlendikleri fonksiyonlar, farklı olduğu için oturduğu planların, farklı pozisyonda bulunmaları, önemsenmemiş olmalıdır. Türbe ve mescidin hangisinin önce inşa edildiği tartışılabilir ise de kesin olan şu ki iki mîmârî yapının, farklı zamanlarda yapılmış olmasıdır.

Geyikli Baba, Bursa’nın fethinde manevî etkileri görülen Abdâl Musa, Abdal Murad ve Doğlubaba gibi alperenlerin arasında yer alır. Kaynakların verdiği bilgilere göre Geyikli Baba, bu yörede yaşayan alperenlerin başında gelir. Bu nedenle o devirlerde Geyikli Baba lakabıyla anılmasına rağmen daha sonraki yıllarda Baba-Sultan lakabı ile şöhret bulmuştur.Resmî kayıtlarda oturduğu köy; Babaylar veya Geyikli Baba Karyesi ismi ile anılırken daha sonraki yıllarda günümüzde olduğu gibi hem yaşadığı köy ve hem de kendisi, “Baba Sultan” adıyla anılmaya başlamıştır. Bu vesile ile şu hususu da hatırlamakta yarar vardır.

Osmanlı geleneğinde siyasî ve idârî yetkileri, bütünüyle, elinde tutan hükümdarlar için “Sultan” kelimesi, isimlerinin başında kullanılmıştır. Söz gelimi, Sultan Orhan -Sultan Beyazıt- Sultan Fatih ve Sultan Süleyman gibi. Diğer yandan insanlar üzerinde etkin manevî nüfûzu olan kişiler veya güzelliği ile insanları derinden etkileyen hanımlar için ise “Sultan” kelimesi, isimlerinin sonlarında kullanılmıştır. Söz gelimi, Baba Sultan, Balım Sultan, Hatice Sultan, Fatma Sultan ve Hürrem Sultan gibi…

Osman Gâzî, 1299 yılında-Turgut Alp eliyle- İnegöl’ü fetih edince fethi sağlayan askerî harekâtta öncü kuvvet birliğinin komutanı olan Turgut Alp’e-geleneğe uygun olarak-İnegöl’ü, dirlik olarak vermiştir. Ancak Turgut Alp, stratejik özelliklerini göz önünde bulundurarak, günümüzde kendi adı ile anılan, Gence Köyü’ne yerleşmiştir.Turgut Alp, Göl ve bataklıklarla çevrili ve de yapay bir tepecik üzerinde kurulu olan İnegöl kasaba merkezinde oturmamıştır. Turgut Alp’in yerleştiği yöre, daha sonraki yıllarda Turgut Eli diye anılmıştır. Turgut Alp, kendisi Gence Köyü’nde oturmakla birlikte İnegöl kasaba merkezinin yönetimi ve güvenliği ile ilgili bütün tedbirleri almıştır.

Şöyle ki: İnegöl fetih olunduğunda şehir merkezinin tamamı, halk arasında, Yokuş diye anılan İnegöl-Höyüğü’nden ibarettir. Günümüzde Sinan Bey Camii olarak bilinen mabedin yakın çevresi, İnegöl Kasabası’nın merkezidir. İlk defa buraya, zaviye veya imaret adı verilen çok amaçlı bir hayrî tesis inşa edilmiştir. Bu hayrî tesis, hem yönetim merkezi, hem mescid ve hem de misafirhanedir. Eski hükümet konağı ve yeni belediye binasının olduğu yer de Rum Tekfuru Aya Nikola’nın oturduğu saray yeridir. Yine günümüzdeki Kırcalı Camii ve İnegöl Sanat Mektebi’nin bulunduğu geniş ada ve saha ise: Nakakrezen Çiftliği’dir ki İpek Yolu’ndan gelip geçen ticaret kervanları, geçici olarak-konaklamak ve hem de alış-veriş yapmak için buraya inerlermiş. Burası, her çeşit malın alım ve satımının yapıldığı-bir çeşit -panayır yeri olarak kullanılmıştır. İşte bu panayır yerinin şeyhi/müdürü, Şaban Dede diye anılmakta ve hatıra mezarı, günümüzde Sinan Bey Mahallesi, Yeni Cami Sokağında görülmektedir.

Kāsım Efendi Camii’nin bulunduğu saha ise o devirde Dikrîhî Çayırı adıyla anılmaktadır.Çünkü burası, su altında kalmayan yüksekçe bir zemin oluşturduğu için bu isim ile anılmıştır. Bu özelliğinden dolayı, burada askerî eğitimlerin yapılması için irmiyâz adı verilen bir atış alanı tesis olunmuştur ve bu civarda yer alan bir çiftliğin geliri de Orhan Gâzî tarafından Sinan Bey-Merkez Mahallesi’nde faaliyet gösteren Zaviyeli Mescid’e vakfedilmiştir.

(DEVAM EDECEK)