Abdulvasih Duran yazdı

      Son zamanlarda Gazze’de Yahudi İsrail’in yaptığı  katliam ve soykırım hepimizi çaresiz hale getirdi.Bir yandan İslam Dünyasının dağınıklığı diğer yandan bir şey yapamama çaresizliği hepimizin yüreğini dağlıyor.Tabiri caiz ise çocuk,kadın,yaşlı ve sivillerin hunharca öldürme haberleri ve annelerin feryatlarını duydukça sabrımızın son noktasına geliyoruz.

        Bu çaresizlik karşısında sosyal medyada bazı kimseler “Mehmetçik Gazze’ye”,”İHA’lar SİHA’lar ne güne duruyor?,”Türkiye neden  Müdahale Etmiyor?” türü serzenişler belki de üzüntü halinin son noktasına geldiğini gösteriyor.

     Üzüntünün son noktasından  kaynaklanan bu iyi niyetli isteklerin yanında kimi çevrelerde  bu isteklerin sonucunun neye mal olacağını bildikleri halde sırf Erdoğan’a olan kinlerinden dolayı ( Erdoğan'ı zor durumda bırakmak için) bu sözleri tekrar edip duruyorlar.

     Savaşın ne olduğunu bilmek için askeri bilgiye sahip olmak gerekmez.Aklı başında olan herkes bilir ki savaş, ülkelerin enerjisini,ekonomisini ve hatta insan kaynaklarını yok etme seviyesine getirir.Savaşın nerede ve ne zaman biteceğini de kimse tahmin edemez.

      Türkiye’nin savaşa girmesini isteyen bu çevreler yoksa şöyle mi düşünüyorlar:

Türkiye İha’ları ve Siha’ları gönderip İsrail’in  mevzilerini  bombaladıktan sonra üstlerine dönüp “Eh! Bu iş bu kadar” deyip oturup  kahvelerini mi yudumlayacaklar?

     Kabul etsek de  etmeksek de teknik gücü bizden daha fazla olan ABD ilk günden beri İsrail’in yanında yer aldığını Dünya’ya ilan etti.Yürümekten aciz olan,ayakta duramayan  ABD başkanı Biden ilk gün Amerika’dan  8-10 saatlik bir uçak yolculuğundan sonra İsrail’e gelip bağlılık mesajı verip tekrar aynı şekilde ülkesine geri dönmüştü.

      Savaş kararı “heyecan mantığı” ile alınmaz.”Devlet Aklı” ile alınır.Resulullah’ın (sav) uygulamasına baktığımızda “Heyecan”ın değil “Devlet” aklının ön plana aldığını görüyoruz.

     Hudeybiye antlaşmasını hatırlayın.Tam imzalar atılırken Müslüman olan Ebu Cendel işkence görmüş ,kan revan içinde Mekkeli müşriklerin elinden kaçmış kendini zar zor Peygamberimizin (sav) kucağına atmıştı.Tam da imzası yeni atılan antlaşma metninde “Mekke’den birileri Medine’li Müslümanlara sığınırsa Mekke’lilere geri verilecek”yazılıydı.Resulullah’ın( sav) yapacağı iki  husus vardı:

-Ya heyecan mantığıyla  hareket edecek ve Ebu Cendel’i geri vermeyecek.Ve böylece antlaşma iptal olup savaş çıkacak,

-Ya da Devlet Aklıyla hareket edip bir çok sahabinin karşı çıkmasına rağmen Ebu Cendel’i geri verip antlaşmaya sadık kalacak.

     Resulullah (sav) ‘Devlet Aklı’nı tercih etti.Belki ‘Heyecan Mantı’ğıyla hareket edenler hayal kırıklığına uğrasa da  bu antlaşmadan sonra “FETİH” suresi nazil oldu ve bunun bir zafer olduğunu bildiriyordu. 

     Savaş,”Pirince giderken bulgurdan olmak” riskini de beraber getirir.Atalarımız ne güzel söylemişlerdir:”Düşünmeden yapılan bir işin sonu uzun uzun düşünmektir”.

     Öyleyse ne yapmalı?

-Şu anda yapıldığı gibi ekonomik tedbirler almalı,Yahudi mallarına karşı ambargo uygulanmalı (ki şu anda bunlar yapılıyor).

-Yiyecek içecek ve sağlık ile ilgili konularda yardım göndermeli (ki şu anda bunlar yapılıyor).

-O bölgeden yaralılar  getirilip tedavi edilmeli (ki şu anda bunlar yapılıyor).

-Arap ülkeleri, İsrail ile olan Petrol ve ticari ilişkilerini durdurmalı (maalesef yapılmıyor).

-Uluslar arası konferanslarda İsrail’in vahşeti anlatılmalı,

-Yapılabilirse Kassam Mücahitlerine gizliden silah gönderilmeli.(Bunun içinde Fetö’cu hainler silah taşıyan bu Mit Tırlarını görmemeli ve ifşa etmelerine fırsat verilmemelidir).