DEPREMDEN DERS ÇIKARMAK (2)-1999

ÖNEMLİ NOT: Bu yazı 1999 yılında 17 Ağustos depreminden sonra kaleme alınmıştır.

Çoban ağaya kaybettiği sürünün hesabını veriyormuş:

-Bir kayadan yuvarlandı baş koyun... Arkasından yuvarlandı beş koyun... Üçünü kurt kaptı, beşini sel aldı, onunu yel aldı...

Saymış, saymış ve son olarak elindeki yoğurt bakracını uzatarak, "işte sürüden kalan bu" demiş. Ağa bakmış, bakmış, çobanın elindeki yoğurt bakracını alıp, başından aşağı boşaltmış... Çoban son derece pişkin devam etmiş:

-İşte ağa, demiş, hesabı düzgün olanın yüzü böyle ak olur!

Hükümet adına konuşanların yüzü, nazar değmesin, çobandan daha ak! Pirü pâk! Hesapta zerre kadar sapma yok...

Ama Türkiye''nin yüzünü ağartmıyorlar, bunu bilmeliler...

Türkiye''nin potansiyeli bu ise, yandı gülüm keten helva demektir...

Belki, Türkiye''nin en zayıf yanının şu an siyasî iktidar olduğunu söylemek gerekiyor... Orada iktidar değil, acz var...

Acz, yani Türkiye''nin potansiyelini koordine etmeyi beceremeyen bir siyasî yapılanış! Kendi kadrolarını, askerini, sivilini, millî bir felâketten kurtuluş için seferber edemeyen merkezi beyin...

Durun Allahaşkına, deprem yerlerine gitmeyin, ziyaret etmeyin, "yaranızı sararız" diye öfke tırmandıran demeçler vermeyin, kafanızı toplayın, dağınıklıktan kurtulun, bu memleketin nerde ne kadar imkânı var, onları değerlendirin...

Söyleyin Allahaşkına, daha kaç gün enkazın altındaki insanlara ulaşamamış olacağız biz?

Söyleyin, hiç el vurmadığınız daha kaç bina enkazı var?

Bunların altında tahminen kaç insan var?

Bir ülkenin yaşama kararlılığı, meydan okumalara verdiği cevaplarla ölçülür. Ne yazık ki cevap refleksimiz son derece zayıf. PKK meydan okudu, 15 yılda cevap verebildik.

Sel, su baskını, deprem meydan okuyor, elimiz ayağımız birbirine dolanıyor... Ekonomide meydan okumalar karşısında teslim halindeyiz. Faiz meydan okuyor, kanımızı emiyor... Bu iyi bir görüntü değil.

Daha önce de yazdım: Ben en çok, Gölcük''teki Deniz Üssü''nün enkazının hâlâ kaldırılamamış olmasına şaşırıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri''nin performansı bu mu? Bunu, "Türkiye''nin kendi yarasını sarma potansiyeli" için ölçü kabul edecek ne kadar dost-düşman bulunduğu hesaba katılmıyor mu?

Günler geçti, günler geçiyor... İlk iki gün için, saniyeler, saatler önemliydi... Enkaz altında can aranıyordu. Şimdi artık, bebeler, anneler, nineler, dedeler, delikanlılar, "yekûn" hesabıyla toplu mezarlara dolduruluyor... Tek tek acımak lüks haline geldi... Bundan sonra enkaz altındaki can için ümitler sıfıra müncer oldu, ve çıkan her cesed, ürküntü doğuracak, çünkü salgın hastalık telaşı başladı...

Yazık, yazık bu canlara..."Çekilin" demek bile içimizden gelmiyor... Çünkü o bile acıyı artıracak...

Hepimiz Temel''in trajik noktasındayız: -Bu bana ders olsun!

Ba''de harab-i basra!

Depremden, gelecek için ders çıkarmak, ne kadar pahalı bir ders, düşünebiliyor musunuz? Bilmem kaç depremden almadığınız dersi, bu sonuncusundan almak; gerçekten traji-komik bir durum...

AHMET TAŞGETİREN-ARŞİVDEN DÜŞÜNCELER-21.08. 1999