Durup durup bu soruları soruyorum, hem kendime hem de herkese ama nedense işin içinden çıkamıyorum. Bize ne oldu? Biz nereye gidiyoruz? Biz neden bu hale geldik?

Evde, sokakta, yatarken, otururken, kalkarken, gezerken, dolaşırken, hep bu soruları düşünüyor bunlara cevaplar arıyorum ama hiç birine tam bir cevap bulamıyorum.

Zaman zaman bunları hiç kafaya takmak istemiyorum ama ne yazık ki bu sorular hiç peşimi bırakmıyorlar. Bazen aldırma da geç demek istiyorum ama bir türlü kafamdan atamıyorum. Bir boşlukta gibiyim, boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor.

Her geçen gün bozulan toplum yapımız, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, günlük koşuşturma, çözülen aile düzenimiz, artan cinayetler, sokak kavgaları, kadın ölümleri saymakla bitmeyen dertler, sıkıntılar. Ne kadar karamsar olmak istemeyip iyimser olmaya çalışsam da bir türlü rahat olamıyorum.

Olaylara yaşadıklarımıza hangi yönden bakacağımızı şaşırdık. Bazen günlük hayatta başımıza gelen bir şeye sevineyim derken, bazen de öyle şeyler yaşıyoruz ki sevincimiz kursağımızda kalıyor.

Birkaç gün önce yaşadığım bir olay beni hem sevindirdi hem de üzülmeme neden oldu. Bu sene torunlarımdan birisi okula başladı daha birinci sınıfta okuyor. Sabahleyin erkenden babası okula götürüyor, bırakıyor akşama da annesi iş çıkışı gidip alıyor.

 O gün ikisinin de acil bir işleri nedeniyle il dışına çıkmaları gerekiyordu kızım bana torunu okul çıkışında almamı istedi. Öğretmenine telefon açarak bilgilendirmişti.

Bana da –Baba çocuk saat tam 3 te dersten çıkıyor sen beş on dakika önceden git okulun kapısında bekle, çocuk sınıftan çıkınca kapıda beni veya seni göremese telaşa kapılır panikler, ağlayabilir diye sıkı sıkı tembihledi. Ben de kızımın dediği gibi on dakika önce okulun kapısına giderek çıkışta beklemeye başladım.

Okulun bahçesinde bir öğretmen öğrencilere beden eğitimi dersi yaptırıyor, bir tarafta da birkaç öğrenci top oynuyorlardı. Okulun bahçesinde sivil bir kimse yoktu.

Okulun yüksek duvarları tel örgüyle kaplıydı, çıkışta büyük bir demir kapı zincirli bir kilitle kapatılmış, başında bir özel güvenlik görevlisi bekliyordu. Okulun etrafına birçok araba dolmuş, kadınlı erkekli birçok kişi girişe yaklaşmış, çıkacak çocuklarını almak için bekliyorlardı.

Saat üç olunca güvenlik görevlisi kadın anahtarla kilidi açtı, zinciri çözdü ve sınıflarından başlarında öğretmenleriyle çıkan çocuklar ailelerine teslim edilmeye başlandı.

Anne, babasını veya bir yakınını gören çocuklar koşarak onlara geliyor sarılıyor, kırk yıllık ayrı kalmış ve kavuşmuşlar gibi seviniyorlardı.

Bir iki öğrenci de yakınları geç kalınca ağlamaya başlıyor, üzülüyorlar ama öğretmenleri onları yalnız bırakmıyor yakınları gelene kadar başlarında bekliyorlardı. Bu beni çok sevindirmiş duygulandırmıştı.

ASLAN TORUN