395 Yılında Roma İmparatorluğu, "Doğu Roma" ve "Batı Roma" diye ikiye ayrılmıştır. Bu ayrılıştan sonra; Doğu Roma'nın başkenti, İstanbul = Kostantinepol şehri olmuş ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun ismi de bir müddet sonra Bizans'a dönüşmüştür. Yavaş yavaş Pağan=putperestlik inanışından uzaklaşan Bizans, Hıristiyanlığın "Ortadoks Mezhebi yorumunu" benimserken Roma şehrini başkent olarak kullanan Batı Roma İmparatorluğu da Hıristiyanlığın "Katolik Mezhebi yorumu"nu benimsemiştir.
Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat'ın 1228 Yılında Harzemşah hükümdarı Celalettin Mengübertiye karşı kazandığı Yassı Çimen savaşı sonrasında karşılaştığı Karakeçili Aşiret reisi Ertuğrul Bey ve kardeşi Dündar Bey'e, yaptığı yurt tahsisi olayında görmekteyiz ki Ertuğrul Bey ve aşiretine, önce, istekleri doğrultusunda Ankara-Karcadağ yöresi, yurt olarak tahsis edilmiştir. Ancak otlak ve su sıkıntısından dolayı daha sonra yapılan istek üzerine ; Söğüt ve Domaniç yöresi, Ertuğrul Bey ve aşiretine tahsis olunmuştur.
Alaaddin Keykubat, Ertuğrul Bey'in -muhtemelen- yönetim, beceri ve kabiliyetini ölçmek üzere; emrine bir miktar asker vererek tarihi ipek yolu'nun Bursa ayağını izleyerek Bizans sınırının kontrolunu istemiş ve bu işle Ertuğrul Beyi, görevlendirmiştir.
İdrisi Bitlisi'nin kaleme almış olduğu "Heşt-Behişt" isimli Farça tarihinde verilen bilgilere göre ; Ertuğrul Bey, emrine verilen bu birlik ile tarihi ipek yolunun Bursa ayağı üzerinde ilerlemiştir. Günümüzde "Pazaryeri ilçesi" diye anılan Ermeni Derbenti'ne geldiğinde İznik'te oturan Laskeris hanedanına mensup Bizans imparatoru adına "Arkites-Planı" çerçevesinde faaliyet gösteren Aktav Tatarlarına mensup bir guruba rastlamıştır.
Ertuğrul Bey,onları, İpek yolunun Bursa ayağı üzerinde sıkı bir şekilde takip ederek Yenişehir Ovası'nda yakalamış ve hepsini imha etmiştir. Kazandığı bu başarı sonrasında Alaaddin Keykubat'ın huzuruna çıktığında Ettuğrul Bey'e, gazilik ünvanı verilmiştir; ardından da Bizans sınırına mücavir bir bölge olan Söğüt ve Domaniç yöresi, bir önceki yurduna ilaveten Ertuğrul Gaziye ve de aşiretine yeni yurt olarak tahsis olunmuştur.
Hatırlanacağı üzere; günümüzde "Uludağ" ismiyle andığımız yüksek dağ silsilesi, o yıllarda "Mizya-Olimposu" adıyla anılmakta ve Antik çağda pek çok örneği görülen pağan inancına göre baba tanrı Zevs ile ana tanrıça Kıbela, bu dağda buluşmaktadır. Bizans döneminde de İstanbul' da yönetim ile ters düşen papaz ve rahibeler, Bursa Ulu Dağ'a sürülmüştür .
Bu nedenle tarihi belgelerde "Ulu Dağ"a , "Rühban Dağı" veya "Keşiş Dağı" da denmiştir . İnegöl'e de: "Derin Uykuya Dalan Melek" anlamına gelmek üzere; "Anjele koma"adı verilmiştir . Kasaba merkezi olarak İnegöl, Bedre ve Hocaköy derelerinin oluşturduğu "su kesim çizgisi" üzerinde yapılan bir höyük üstüne inşa edildiği için çevresi, her mevsimde su ve de bataklıklar ile çevrili olduğu için etrafına ayrıca bir "sur" çevrilerek kale içine alınmamıştır.
Daha önceki yazılarımızda açıklandığı üzere; bir höyük = yapay bir tepecik üzerine kurulmuş olan İnegöl, Akhisar'a, Kozulca'ya ve Kulacahisar'a birer "sırt-yol" ve de "honta-köprü"ler ile bağlanmıştır.
Bu nedenle İnegöl,tarihi ipek yolunun Bursa ayağı üzerinde yapılan kervan ticareti ile yakinen ilgilidir . Hem Bursa'nın ve hem de ipek yolu üzerinde yer alan ve isimleri, yukarıda zikredilen köylerin hinterlandı durumundadır. 1930 'lu yıllara kadar Domaniç yöresi de daima İnegöl coğrafyası ile bir arada değerlendirilmiştir .
Oylat Kaplıcası'nın eski hamam denen kısmı Bizans dönemi ile ilgili olduğu gibi Yenice Beldesi'ndeki hamam ve Özlüce Köyü' ndeki caminin ana yapısı da Bizans dönemine ait bir mimari eserdir.
RECEP AKAKUŞ HOCANIN ESERİNDEN
DÜZENLEYİP YAYINA HAZIRLAYAN
AYHAN BAYRAKTAR