İslam Ülkeleri Arasındaki Anlaşmazlıklar ve Çözüm Yolları

Günümüz İslam ülkelerinde yaşanan katliam ve toplumsal problemlere gayr-i müslim ülkelerin hakim olduğu Birleşmiş Milletler, BM. Güvenlik Konseyi gibi kuruluşların çözüm üretemediği açıktır. Bu gibi olağanüstü durumlarda, Kur'an ve sünnet ışığında bir çözüm üretilebilir mi, sorusuna Hucurat Suresi 9 ve 10 ncu ayetler bize ışık tutmaktadır. Şöyle ki:

Bir İslam ülkesi içinde iki topluluk veya iki İslam ülkesi arasındaki bir fiili çatışma durumunda, yine İslam toplumları içinden üçüncü bir gücün devreye girip problemi çözmesi istenmektedir. Hucurat 9 ncu ayette şöyle buyurulur:

"Eğer mü'minlerden iki grup, birbirleriyle savaşırlarsa onların arasını düzeltin Bundan sonra biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar, saldıran tarafla savaşın Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve daima adaletli olun Çünkü Allah adalet yapanları sever."

Bu ayette mü'minlere, iki mü'min toplum arasında çıkan çatışmayı önlemeleri, bir mü'min topluluk diğerine saldırdığı takdirde, saldıran taraf Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar onunla savaşmaları, Allah'ın buyruğuna razı olduğu takdirde, çatışanların aralarını bulmaları, adaletten ayrılmamaları, çünkü Allah'ın adalet yapanları sevdiği vurgulanmaktadır.

Böyle bir çatışmayı iki İslam ülkesi arasında düşündüğümüzde, çarpışan güçlerin dışında üçüncü bir gücün arabulucu olarak sulh teşebbüsünde bulunması istenmektedir. Eğer saldırgan güç geri adım atmazsa, bundan sonra saldırıyı sürdüren güce karşı üçüncü gücün de çatışmaya girerek, saldırganın durdurulması istenmiştir. Saldırı sona erince de tarafların zararlarının giderilmesi ve kalıcı bir barışın yapılmasında "adalet ilkeleri" gözetilmelidir.

Buna göre, İslam ülkelerinin kendi aralarındaki problemleri çözmede, "Birleşmiş Milletler" gibi üçüncü bir gücü oluşturmaları üzerinde düşünülmelidir. Nitekim Ebu Hayyan da ayetteki "savaşınız", "sulh yapınız" ifadelerinin, bir ülke içinde "emir yetkisi kendisinde olanların" arabuluculuk yapmasını gerekli kıldığını söylemiştir.1 İkiden çok İslam ülkesi oluşan dönemlerde, İslam ülkeleri arasında çıkabilecek anlaşmazlıkları çözmek için, üçüncü bir güce ihtiyaç olacağında şüphe yoktur. Bunun için öncelikle İslam ülkelerinin tamamının veya büyük çoğunluğunun birleşerek, bir birlik oluşturması gerekir. O takdirde belli bir İslam ülkesinde insan haklarının, din ve vicdan özgürlüğünün kökten sarsıldığı, devletin koruması gereken "mal, can, ırz ve din özgürlüğü" nü korumak yerine, bunlara kendisinin saldırıyı sürdürmesi durumunda, "Birleşik İslam Ülkeleri Barış Gücü"nün müdahale etme hakkı doğar. Bu müdahalenin arkasından da, o ülkede makul süre içinde adaletli bir yönetimin oluşması için gerekli adımları atar. Böylece İslam ülkeleri Hıristiyan ülkelerin arabuluculuğuna veya barış gücü kullanmasına gerek kalmadan kendi siyasal problemlerini çözme imkanını bulur.

İSYAN VE SİYASAL KRİZ

Bir İslam ülkesindeki siyasal kriz isyan (bağy) niteliğinde ise aşağıdaki hükümler uygulanır:

Devlete isyan suçu (bağy): Yukarıdaki 9. ayet, münafıkların reisi Abdullah İbn Übeyy'in, Hz. Pey­gam­ber'e hakaret etmesi üzerine, Ensar'dan Abdullah İbn Revaha'nın cevap vermesi ve iki tarafın adamları arasında çıkan fiili çatışma üzerine inmiştir. Hz. Peygamber ayeti okuyunca taraflar barışmıştır.

Bağy sözlükte; sınırı aşmak, saldırmak, haksız yere başkan olma sevdası gütmek anlamlarına gelir. Bir fıkıh terimi olarak ise bağy; ülkeyi adaletle yöneten İslam devlet başkanına karşı bir te'vile (yoruma), yani kendince doğru olduğuna inandığı bir delile, bir sebebe dayanıp, silahlı güç kullanarak isyan etmek demektir. Haricilerin Hz. Ali ile olan çatışmaları böyledir.

Hadislerde şöyle buyurulur: "Her kim bize karşı silah kuşanırsa, bizden değildir."2 "Her kim, İslam devlet başkanına itaatten çıkar, İslam toplumundan ayrılır ve ölürse, onun ölümü, cahiliye ölümüdür"3

İsyan suçunun safhalarına göre kısmen had, kısmen de ta'zir kapsamına giren cezaları vardır. Silahlı isyan durumuna gelmedikçe, gösteri yürüyüşü, eleştiri, uyarı vb. fiillere devlet bir ceza vermeyebilir. Kamu düzenini bozmada yakın bir teh görürse ta'zir cezası uygulayabilir. Haksız silahlı bir saldırıya karşı, devlet gücü kullanarak savaşmanın caiz olduğu konusunda icma (görüş birliği) vardır. Çünkü ayette, "Siz, isyan eden (baği) tarafla çarpışın..."4 buyurulmuştur. Ancak bunun için önce sözlü "uyarı" yapılması, arkasından "uyarı ateşi" açılması gerekir. Çünkü Hz. Ali, Haricilere, İbn Abbas'ı uyarı için göndermiş, uzun görüşmelerden sonra dört bin kişi isyandan vazgeçmiş, fakat buna rağmen çatışma önlenememiştir.5

İki İslam ordusunun karşı karşıya gelmesinin en acı örneklerinden birisi olan Sıffin Savaşı için, Muhammed Hamidullah hocanın 1968 yılında, İstanbul Ü. Edebiyat Fakültesindeki bir konferansında naklettiği şu olay çok dikkat çekicidir. 37/657 yılında Dördüncü Halife Hz. Ali ile, Suriye valisi Muaviye arasında Fırat'ın sağ kıyısında Rakka yakınında vuku bulan Sıffin savaşının en şiddetli bir gününde, namaz için ezan okununca iki taraf da çatışmayı bırakır ve namaz için ara verir. Namazın ardından bir sahabe Hz. Ali'ye, "Ey Ali Şu anda iki taraf da namaz kıldı. Ölülerimiz henüz gömülmedi. Hangi tarafın ölüleri şehittir ve cennettedir?" diye sorar. Bu zor soruya göz yaşları içinde Hz. Ali şu cevabı verir: "Her iki tarafın ölüleri şehittir ve cennettedir. Çünkü onlar iyi niyetle ve haklı olduğuna inanarak savaşıyorlar. Fakat bu iki orduyu aylar, yıllar içinde zemin hazırlayıp, çatışma noktasına getirenler, bu savaşa yol açanlar bunun hesabını nasıl verir, bunu bilemiyorum" Bu cevap günümüzde, İslam ülkeleri arasında görülen çatışmalar için de önemlidir.

İsyancıların yaralıları ve tutsakları hemen öldürülmez, kaçanlar izlenmez, malları ganimet sayılmaz. Hanefilere göre, isyancıların, mala ve cana verdikleri zararın tazmini gerekmez. Devlet gücü yanında çarpışanlara, günah ve kefaret gerekmediği gibi, mala verdikleri zararı da tazmin etmeleri gerekmez.6

MÜMİNLER ANCAK KARDEŞTİR

Fertten topluma, bütün anlaşmazlıklarda inanç birliği temel alınarak çözüm üretilmesi Hu­cu­­rat Suresi 10 ncu ayette şöyle öğütlenir:

"Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki size rahmet edilsin"

Hz. Peygamber Medine'de mü'minler arası kardeşliği tesis ederken, bunun karşılıklı sevgi, saygı ve menfaat dengeleri gözetilerek kurumlaşmasına özen göstermiştir.

Tevbe suresi 9/71-72 nci ayetlerde Allah'ın hoşnut ve razı olduğu mü'minlerin nitelikleri şöyle sıralanır: a) Erkek- kadın bütün mü'minler birbirinin dostu ve velisidir. Birbirlerine karşı işbirliği, dayanışma ve sorumluluk içindedirler. b) İyiliği emrederler, kötülüğe engel olmaya çalışırlar. c) Namazı dosdoğru kılarlar. d) Zekatı verirler. e) Allah ve Rasulüne itaat ederler.

Hadislerde mü'minin nitelikleri şöyle belirlenir:

"Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mü'min ise, diğer insanların malları ve canları konusunda kendisinden güvende bulunduğu kimsedir."7 "Sizden biriniz, kendisi için sevdiğini diğer kardeşi (veya komşusu) için de sevmedikçe, (tam) iman etmiş olmaz."8 "Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız."9 "Üç şey vardır ki, kendisinde bunlar bulunan kimse imanın tadını hisseder. 1) Kendisine, Allah ve Rasulünün her şeyden daha sevimli olması, 2) Başkasını yalnız Allah için sevmesi, 3) Küfre dönmenin kendisi için, ateşe atılmak gibi çirkin görünmesi."10

Yine hadislerde şöyle buyurulur: "Sizden biriniz kendisi için sevdiğini, mü'min kardeşi için sevip arzu etmedikçe (kamil anlamda) iman etmiş olmaz."11 "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da kıyamet gününde onun bir sıkıntısını giderir. Müslümanın bir ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter. Her Müslümana, diğer Müslümanın canı, malı ve ırzı haramdır."12

Ebu Hureyre (r.a) ın naklettiği bir hadiste ise evrensel nitelikli ahlak değerleri şöyle sıralanır: "Birbirinizi kıskanmayın. Müşteri kızıştırmayın. Birbirinize kızmayın. Birbirinize sırt çevirmeyin. Biriniz, diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu küçük görmez. -Üç defa kalbine işaret ederek- takva şuradadır. Kişiye, Müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak yeter. Müslümanın her şeyi kanı, malı ve ırzı Müslümana haramdır."13 Ebu Said el-Hudri (r.a) ın naklettiği bir hadiste Ensar'ı sevmenin imanın bir gereği olduğu şöyle belirtilir: "Ensar'ı sevmek imanın bir belirtisidir. Onlara buğzetmek ise munafıklıktır."14

ÇÖZÜM: KARDEŞLİK

İslam iman kardeşliğini nesep kardeşliğinden üstün tutmuştur. Bu yüzden Bedir ve Uhud gazvesi gibi savaşlarda nesep kardeşlerinin hatta baba ile oğulun karşı saflarda yer aldığı olmuştur. İslam'dan önceki tevhid dinlerinde de durum böyledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Hz. Adem'in iki oğlu arasındaki mücadele sonunda Kabil'in Habil'i öldürmesi,15 Tufan sırasında Nuh (a.s.)'ın inanmayan oğlu için yaptığı duanın Yüce Allah tarafından reddedilmesi16 buna örnek verilebilir.

İslam'da aile fertleri arasında din ayrılığı bulunduğu takdirde bunun velayet, miras, nafaka ve benzeri hükümleri etkilediği bilinmektedir. Ateist nesep hısımlarının velayet hakkının bulunmadığı Kur'an'da şöyle açıklanır: "Ey mü'minler Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları (dost, idareci ve) veli edinirse, onlar zalimlerin ta kendileridir."17 Başka bir ayette, anne-baba çocuklarını inanç konusunda yanıltmaya kalkışırsa, onlara itaat edilmemesi açıkça istenmiştir.18 Diğer yandan ateist ve müşriklerin dost, idareci ve veli edinilmesi yasaklanırken,19 mü'minlerin bu konuda birlikte hareket etmesi açıkça vurgulanır: "Mü'minler mü'minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesin. Kim bunu yaparsa, Allah'tan bekleyeceği hiçbir şey yoktur. Ancak onlardan sakınmanız durumu bunun dışındadır. Allah sizi asıl kendisinden sakındırır."20 "Mü'minleri bırakıp da kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar?. Şüphesiz, bütün izzet yalnız Allah'a aittir. O (Allah) Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki: Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini veya onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kafirlerle birlikte oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kafirleri cehennemde bir araya getirecektir."21

Buna göre gerek fert ve topluluklar arası ve gerekse uluslararası ilişkilerde mü'minler birbirine destek olmalı, güç, kuvvet ve şerefi bu birlikte aramalıdır. Gerek savunma ve gerekse güçlenmek için gayrimüslim ülkelere dayanmak isteyen İslam ülkeleri uzun vadede güçsüz kalmakta ve sürekli olarak kan kaybetmektedir. Gayrimüslim ülkelerle işbirliği yapmanın gerekli olduğu durumlarda ise mü'minler en azından dinleri aleyhinde konuşulduğu zaman bunu cevaplamak gücünü kendinde göremezse, o meclisi terk ederek tepkisini göstermelidir.

Diğer yandan ehl-i kitap sayılan Yahudi ve Hıristiyanlar da "veli edinme" konusunda ateistlerle aynı stadüde sayılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurur: "Ey iman edenler Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Şüphe yok ki, Allah zalim bir toplumu doğru yola iletmez."22 Yukarıdaki ayetlerde geçen "evliya" sözcüğünün tekili olan "veli" sözlükte; bir işin idare ve bakımını üstlenen, yardımcı, dost, devlet başkanı, yönetici, komutan ve hakim anlamlarına gelir.23

Yüce Allah'tan, mü'minleri birbirini seven, toplumla ilgili meselelerini Kur'an ve sünnet ışığında çözmeye çalışan bir olgunluğa kavuşturmasını temenni ederiz. Amin.

Dipnotlar: 1) Ebu Hayyan, Bahr, VIII, 112; Elmalılı, Tefsir, VII, 201. 2) Buhari, Fiten, 7; Müslim, İman, 161, 163. 3) Buhari, Fiten, 2; Ebu Davud, Sünnet, 37. 4) Hucurat, 49/9. 5) bk. Askalani, Bulugu'l-Meram., III, 560, 561. 6) Serahsi, Mebsut, I, 128; Kasani, Bedayi', VII, 141; İbnü'l-Hümam, Feth, IV, 414; Ayrıca bk. Hucurat, 49/9. 7) Tirmizi, İman, 12; Nesai, İman, 8; İbn Mace, Fiten, 2; A. b. Hanbel, III, 154. 8) Müslim, İman, 71,72; Buhari, İman, 7; Tirmizi, Kıyame, 59, İman, 19, 33; İbn Mace, Mukaddime, 9. 9) Müslim, İman, 93,94; Ebu Davud, Edeb, 131; Tirmizi, İsti'zan, 1, Kıyame, 56; İbn Mace, Mukaddime, 9, Edeb, 11. 10) Buhari, İman, 9. 11) Buhari, İman, 7. 12) Buhari, Mezalim, 3. 13) Müslim, Birr, 32. 14) A. b. Hanbel, III, 70, 133, V, 285,VI, 7. 15) Maide, 5/ 27-31. 16) Hud, 11/ 45, 46. 17) Tevbe, 9/ 23. 18) Ankebut, 29/8; Lukman, 31/15. 19) bk. Nisa, 4/ 89,144; Mümtehıne, 60/ 1; Maide, 5/ 57. 20) Al-i Imran, 3/ 28. 21) Nisa, 4/ 140. 22) Maide, 5/ 51. 23) bk. İbn Manzur, Lisanu'l- Arab, "v-l-y"mad. ; el-Muncid fi'l-Luga, "v-l-y"maddeleri; H. Basri Çantay, Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, İstanbul 1965, I, 87, Dipnot: 14

.