Ne zaman başladım içten içe parçalanmaya? Tarihi neydi doğan karamsarlığımın? Hak ettiğim bir hayat var mı, yoksa bu kadar dipte olmak kendi seçimim mi?

Cevapları öyle bir bataklıkta saplı ki onların ağırlığıyla ben de batıyorum. Devam et sevdiceğim, bu rol hala sende. Çek beni yerin altına. Gözlerimin içine hapset kendini ve alev alev yanacağı bir cehenneme çevir görenleri...

Bir boşluğun içinde mutlu/mutsuz hayat bahşedilmiş belki milyon defa. Oysa ben, her şeyden habersiz bekliyorum bir sonraki nefesimi. Yeterli mi her şey için?

Aynı soruları defalarca tekrarlasam biter mi bu savaş? Kazanan da kaybeden de ben olacağım. Yanıp kül olacak ama daha sonra küllerimden tekrar dirileceğim. Acı verecek yine insanlara... Ve yine devam edeceğim umursamadan.

Söyle sevdeceğim, sebepsiz gidişlerini söyle... Benim başkalarını, seninse aşığını umursamadığını söyle.

Gökyüzü her dem sinirli bize. Bakıp göremediklerimize. Çatıyor kaşlarını ve haykırıyor adeta... Yine bir hışımla zehir serpiyor ağzından dağları bir yüzüne. Bu senin lanetindir sevdam, bu senin...

Sen de en az benim kadar susuyorsun. O vakit günahlar, hatalar, cezalar sadece benim haneme yazılıyor.

Güzelliği mest eden hayat aynan kırık ya da sırrı dökülmüş olmalı... Yeterince iyi seçemiyorsun. Parçaları bütün eyle sevdiceğim. O zaman anlayacaksın fani olan hayatın ne kadar sahte ve ölüm için kullanmaktan eskimiş bir anahtar olduğunu.

Zehirli bir sarmaşık gibi sarıp, boğuyordum insanları. Varoluşun, belirsiz kimliğimde atışlarım hep ıskalıyordu hedefi. Küçükken hayal edip korktukları canavar rolünde oynuyorum, eminim.

Yakın zamana kadar pek anlamazdım sevdam. Meğer hem bedenime hem de ruhuma ne çok zarar vermişim. Hiçbir işe yaramayan ilaçlarla düzelmeye çalışıyorum yaralarımı.

Bu yüzden mi bende yoksun sevdiceğim. Yoksa korkuvor musun? Saçmalıyorum degil mi? Sen korkusuzdun. Ancak benden nefret ettiğini düşünmek acı verir canıma. Korkuyorum...

Bak bu yazdığım son yazı. Yaralı ruhumdan dökülen son kanlı cümleler. Severek okurdun sen yazılarımı. Ya da sadece kırık kalbimi un ufak etmemek için öyle söylerdin sevgilim. Ah, ne iyiydin. Benim için bile... Varlığın Tanrı'ya bir iltifat sevdiceğim.

Tam burada bul beni. Kasvetli, soğuk havada ve bu denli güçsüzken bul ki her şey bitmesin. Benim, "her şeyin" olduğumu söylerdin sevdam. Her şeyi bitirmenin kolay olacağını sanırdım. İçimdeki yıllarca aç bırakılmış vahşi hayvanlar, duygularımı kemiriyor şimdi. Göğe kaldır başını sevdam.

Şu gri gökyüzünü görüyor musun? Ne siyah ne de beyaz. İkisini de hapsediyor bağrında. Tıpkı benim yaşamı ve ölümü hapsettiğim gibi kendi benliğimde.

Kulağımda çınlıyor sesin. Zoraki kurulmuş cümlelerin.

"Bir kitap gibisin Milena.

Herkesin görebileceği bir yerde, sayfaların açık ama sadece

seni ezbere bilenler okuyabilir."

Şimdi anlıyorum sevdam. Tanınmazlığımla batmışım. Kötü duyguların içimde yeri yokmuş meğer.

Eğer eline geçerse bu kağıttaki son nefeslerim yani son kelimelerim sevdiceğim, yine saçmaladığımı düşünüp yanda bırakma. Bu ilk değil uğradığımız hüsranlar hep yeniden doğuyor. İstemesekte yapışıyor ruhumuza. Bırakmıyor peşimizi.

"Unutma beni" demeyeceğim sevdam. Ara zihnindeki kaybolmuş anılarımızı. An ara sıra fütursuzca, içtiğimiz zift gibi kahveler hatırına. Gülümseyerek söyle yine "o güzel kızıl gonca dudakların kahveyi içerken şeker ihtiyacını karşılıyor olmalı Milena, yoksa bu bir insanın içeceği olamaz."

Ne güzel günlerdi. Bak şimdiyse yazdığım bir anı oldu sevgilim. Bunun için teşekkür ederim.

ESMANUR SEÇKİN