Binlerce şehit ve kalanların döktüğü gözyaşları, üzerinde rahatça yaşadığımız bu vatan, bu mukaddes duyguyla ilmik ilmik vücut buldu. Şu an askerlik görevini yerine getirmemek için bedel ödeyenlerden bazılarının dedeleri büyük bir huşuyla canlarını vatan için vermeyi kendilerine bir borç, bir görev bilmiştiler...

Buraya, Çanakkale'ye, geldiğimde böyle düşüncelerin somutlaştığını bir kez daha görüyorum. O an içimden bir feryat kopuyor "Ey dedem, siz burada bizim için, vatan için canınızı vermekten kaçınmadınız. Birlikte Lazı, Kürdü, Ürdünlüsü tek bir milletmişçesine savaştınız...

Fakat bugün durum başka, savaştığı kişi (karşı taraf) bambaşka, belki de vatanımızı birlikte savunduğunuz arkadaşınızın torunları, belki de senin torunun. Kışkırtılmış, örselenmiş bir yürek belki de, aldatılmış kandırılmış tuzağa düşürülmüş...

Bilemiyoruz ki... Tek bildiğimiz alçakça sönen onca hayat, şehadet makamına bir bir yükselen şehitlerimiz. Bir zamanlar siz gibi onlarda arkalarında ana-baba-yar bıraktılar. Onların yanan yüreği, kızgınlaşan öfkeleri söner mi bir gün? "Yavrum şehit oldu" diye yatışır mı yürekleri? "Vatan sağ olsun" diye gözyaşları diner mi? Diner elbet, dinmeli de... Nasıl sizin arkanızda kalan bizlerin yürek acısı dindiyse onların da öyle olacaktır.

İnsan, "neden böyle, neden!!!" diye feryat etmiyor değil. Hani biz din kardeşiydik, hani bu ülkede güvenle, barışla birlikte yaşayabilirdik? Ne oldu bize, bizim aramıza fitne tohumlarını kim attı böyle sere serpe?

Bunu düşününce aklıma geldi birden...

Bir pazartesi sabahı Anayasa sınavından çıkmış 3-4 genç kız... Hukuk okuyorlardı, "adaletin tek bir grup için değil herkes için sağlanması gerektiğini" öğreniyorlar ve bunun için eğitim alıyorlardı. Onlar avukat, hakim, savcı gibi hukuk alanlarından birine yükselmek için değil "adalet, eşitlik, barışın" hakim olduğu bir dünya düzeninin hayalini kuruyorlardı.

Tabii ki böyle bir "ideal", yüzyıllardır süregelen dünya düzenini değiştirecek güçte değildi. Güçlü ülkeler bu "ideal" yerine, "çıkarlarının" yörüngesinde dönmekte. Haksız yere sürünen insanlığın acısını görmek istemeseler de bu onların yaptığı zalimlikti. Ve zulüm yapan elbet zulmünün cezasını çekecekti.

İdealleri için alanlarında uzmanlaşmak isteyen bu gençler tek bir ırktan değillerdi ama tek bir ülkü için uğraştıkları belliydi.

Onların konuştukları aylarda şu "çözüm süreci" vesvesesiyle herkes terörün bittiğine inanmıştı ve bu konuda ölüm sessizliğine gömülmüşlerdi sanki.

Tabi şehit haberleri gelmiyordu o günlerde, konu üzerinde konuşmanın ne gereği vardı(!) Her nasılsa bu konu kızların muhabbetlerine düşmüş ve konuşulmayı bekliyordu.

Berivan bir Kürt olarak kimsenin kendisini "vatan haini" olarak görmemesi için söze ilk olarak kendisi başladı. "Ben ve milletimden birçok kişi Mehmetçiğimizi şehit eden, ülke topraklarında kargaşaya yol açan pkk'yi desteklemek şöyle dursun nefret ediyoruz, belki sizden de fazla. Çünkü bu topraklar üzerinde barışla, sevgiyle yaşamak varken, Kürtlerin Türklere Türklerin de Kürtlere karşı ön yargılı olması gerçekten beni üzüyor. Her ne kadar benim milletimden bizim gibi düşünmeyen insanlar olsa da bu ülkedeki herkesin birbirine ön yargıyla bakmasını değil empatiyle davranması taraftarıyım. Çünkü bir zamanlar Kürtler gerçekten kötü dönemler geçirmişler. Kürtlere yapılan saldırılar, asimile çalışmaları Kürtleri yabancı güçler tarafından kışkırtılmaya açık hale getirilmiş. Bu da terör olaylarını destekleyen bir Kürt gücünü oluşturmuş."

Sözlerini böyle sonlandırdı Berivan. Ortalık sessizliğine bürünmüştü. Kızların meseleyi kafalarında evirip çevirdiği belli oluyordu. Ülkedeki herkes, birlikte başından beri barış içinde yaşasaydı belki de şu an yabancı güçlerin kışkırtmaları sonuçsuz kalacak ve şehitlerimizin acısı yüreğimizi dağlamayacaktı. İçimiz o kadar acıyor ki din kardeşlerimizi unutuyoruz bazen protestolarda "Ne mutlu Türküm diyene, Türkiye Türk'tür, Türk kalacak" nidalarının yükselmesi belki de bu acıdandır.

Önemli olanın milletin "ırkı" değil yüreğimizde hissettiğimiz acıdır... Şu anlar yaşadığımız acıyı bizimle yüreğinde kim paylaşıyorsa o bizim kardeşimizdir. Yıllar önce Çanakkale'de Kurtuluş Savaşı'nda, birlikte, İngilizlere, Fransızlara yani bütün dünyaya karşı savaşırken verdiğimiz binlerce şehidin kanıyla kurtardığımız bu vatandır. Şimdi de yine "ırk oyununu" oynayarak bizi bölmeye çalışan bu güçlere karşı vereceğimiz bir başka savaşla bölünmeden, hırpalanmadan Türk'ün Kürt'ü, Kürt'ün Türk'ü severek yaşadığı herkesin birbirine saygı gösterdiği bir ülke oluşturmak gayretiyle; NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE...

Zeynep ŞENER /Gazi Hukuk Fak. Öğrencisi