İnsan farkında mıdır acaba, bir güzellik deryasının içinde olduğunun? Ya da ruhunu saran girdapların...

Ömür serencamından izlerken hayatını, yaşadığı gel-gitlerin sebebinin; kendini saran dertlerin çoğunun gereğinden fazla önemsediği faniliklere ait olduğunun.

Asıl sorunun gerçek de değil sanal ve yapay da olduğunun. Kendini tanımaktan çok dış alemi seyretmekle geçtiğini ömrünün.

Ümit ve korku arasında geçen yaşamını içinde saklı inceleri keşfeder mi acaba?

Bakmakla görmek arasındaki incelikte nerededir kim bilir...

Gökyüzünün maviliği, doğanın yeşilliği, denizin berraklığı, yağmurun ferahlığı, gözlerinin önünden geçip gitmektedir oysa.

Anneciğinin karnında yaşama tutunan o masum bebeğin evreleri, hayat verenin 'OL'! emrinin ve o emirde gizlediği gerçeğin farkında mıdır?

Mahrum olduğu her bir incelik aslında insanı kendinden uzaklaştırmaktadır. Maalesef ki insaniyetinden bihaber olan hem kendine hem de yeşile, denize ve canlıya zarar vermektedir.

Oysa imar için geldiği dünyayı işgal etmeye başlamıştır insan. Emanetin bilincinden uzak olunca çıkmazlara düşmüş ve yazık ki kainatın da dengesini bozmuştur.

Tuhaf ki alt üst ettiği mizanın şikayetçisi de insandır. Ancak ruhunu donatan güzellikleri fark eden, kendini tanıyan için hal bambaşkadır.

Nefsini, ruhunu ve kalbini temizleyen Gönül, ' OL' emrinin sahibinin sunduğu mucizelere emanet nazarıyla bakar.

Her canlıya yapılan iyilikten huzur duyar.

Bilir ki Rahmanın sessiz kullarının da sözleri vardır ulaşan semaya. Bilir ki akıp giden hayatın bir sonu vardır sonsuza açılan...

Sevda ÇEVİK