"İnegöl'ün Rüştiye köyünde doğdum.

Ailem, 93 Harbi'nden sonra Abhazya Tsabal bölgesinden çıkarak, Rumeli üzerinden gemiler ve öküz arabalarıyla gelmiş.

Atalarım uzun gemi yolculukları sırası açlık ve salgın hastalıklar gibi çeşitli zorluklarla karşılaşmış.

Ölen çocuklarını, babalarını, analarını denize bırakmak zorunda kaldıklarından büyük halam gibi bu zor günleri yaşayan tüm halkımız ölülerine saygısından hayatı boyunca hiç balık yememiş"

Yukarıdaki satırlar Bursa Göç Tarihi Müzesi Sitesinde "bursagocmuzesi.com/" adlı linkten aynen alıntıdır.

Açıklamanın sahibi de ilçemiz Rüştiye Köyü 1936 yılı doğumlu Ayten Erşen adlı büyüğümüzdür.

XIX. Yüzyıl ikinci yarısı meydana gelen savaşlarda kaybedilen toprakların halklarının Anadolu'ya-ilçemize göçü süreci, kültürlerin hemen tamamına yakınında böyle insanı titreten, içini acıtan, boğazını düğümleyen anılar, acılar gibi buna çok ama çok benzeyen hikayeler vardır.

Kırım'ı, Bosnayı, Abhazya'yı, Makedonyayı, Acara'yı, Selanik'i Ahıska'yı daha birçok güzel beldeyi, yani doğup büyüdükleri toprakları ansızın geride bırakmak zorunda kaldılar.

Yolculuk esnasında kimisi denizin dibine, kimisi göç ettiği yolun kenarına anneyi, babayı, eşi evladı bırakmak zorunda kaldı.

Güç bela kendilerini Anadolu'ya attılar.

Geldikleri yeni toprakları daha öğrenemeden Balkan Savaşı, Birinci Dünya savaşı, İstiklal Savaşı çıktı karşılarına.

Birçoğu şehit olarak Galiçya'da, Sarıkamış'da,Yemen'de, Çanakkale'de bıraktı bedenlerini.

Buradakilerin yapabileceği tek şey: o onurlu, saygın insanların hatıralarına saygı gösterip yas tutmak olacaktı: "Balık yememek" gibi.

"Ölen çocuklarını, babalarını, analarını denize bırakmak zorunda kaldıklarından büyük halam gibi bu zor günleri yaşayan tüm halkımız ölülerine saygısından hayatı boyunca hiç balık yememiş"