Türkiye tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri şüphesiz 28 Şubatın bizatihi kendisidir. Peki 28 Şubat neydi? Bugün bir kesim için zulmün trajedinin simgesi olan 28 Şubat, bir kesim için ise hala daha sistemi korumak için yapılmış vatansever operasyonlardan biridir. Darbelerden millet olarak ne çektiğimiz ortada iken bugün hala daha darbeseverligin hiç azımsanmayacak bir şekilde bilhassa beyni slogandan öteye geçmeyen malumatla doldurulmuş bir kitlenin ruhunda hazır beklediğini biliyor muyuz !? Bu kanaati edinmemle ilgili elimde veriler yok değil. Bunu da söylemiş olayım...

28 Şubatın ne olduğunu anlamak için o dönemin küresel tarihi içinde okumak lazım . Şu soru bana göre çok önemli...28 Şubatın üstünde uygulandığı Refahyol hükümeti 1970'lerde olsaydı bugün pek çoğu demokrasi havarisi kesilenlerin 28 şubat döneminde ağzından düşürmedikleri ; "irtica geliyor" "Laiklik elden gidiyor" söylemlerini 1970' lerde de ağza alabilecekler miydi ?

Nitekim Refah partisinin selefi olan Milli selamet partisi 1970'lerde Demokratik sol parti ile bir koalisyon hükümeti kurmuştu. O dönemi yaşamadım ama yaptığım ufak bir araştırma "irtica" eksenli söylemlerin var olduğu ancak 28 Şubat dönemi gibi çok ciddi toplumsal yankısının olmadığı yönünde. Peki 28 Şubat 'ın toplumsal aktörleri o dönemi yaşamamışlar mıydı? Elbette yaşamışlardı ama hem küresel konjonktür hem de bölgesel konjonktür için irtica (!) tehlikesi birinci dereceden önem arz etmiyordu. O dönem daha çok "Komünizmle mücadele" moda olduğu için! Şu noktayı da atlamayalım ; 12 Eylül 'ün gerekçelerinden biri her ne kadar Milli Selamet partisinin Konya mitingi olarak gösterilse de bu ancak taşmış olan bardağın damlalarından biriydi. Bardağı taşıran son damla değil !

Sanırım zurnanın zart dediği yer burada ! Yani dönemin küresel şartlarının içinde ...
Sovyetler birliği dağılmış ve Komünizm tehlikesi ortadan kalkmıştı. Şimdi batı var olmak adına kendine yeni bir düşman bulacaktı. Bu düşman Islam dininin ta kendisiydi .Tabi bununla mücadele komünizmle mücadele gibi olmayacaktı. Çünkü Islam bir din olduğu için bir ideolojiye nazaran toplumun ayrılmaz bir parçasıdır. "Din" olgusu batı içinde böyledir.Bu yüzden bu yeni düşmanla mücadele metodu onu siyasi ve içtimai hayata yönelik söylem mekanizmalarını kırmaktı.

Bir nevi literatüre "İslami hareket" olarak geçen siyasi dini hareketleri akamete uğratmaktı. Bu yüzden direkt "Islamla mücadele" ediyoruz demek yerine "Radikal İslam" ve "Siyasal Islam" gibi kavramlar ortaya atılarak, bu mücadelenin biraz da Müslümanların hayrına yapıyormuş gibi bir imaj çalışması yapıldı. Zaten "Kendim için istiyorsam namerdim" söylemi şeytanın sloganı değil midir ? "Ilımlı Islam" kavramının da "Radikal Islam" kavramına alternatif olarak üretildiğini de eklemiş olayım. Ha birde bu işin mutfağında sadece Batılı güç odaklarının olmadığını ve "içimizdeki İrlandalıların" (!) da kalfa ve çırak pozisyonunda istihdam edildiğinin de şahsi kanaatlerimin içinde olduğunu belirteyim!


Konuyla ilgili Francis Fukuyama , Samuel Huntington , Graham Fuller gibi siyaset bilimci ,stratejistlerin kitaplarına bakabiliriz ya da bakabilirsiniz. Bunların şahsi kanaatim olduğuna da tekrar vurgu yapayım.


Selam sevgi ve muhabbetle.