Yeri gelmişken hayır ve hasenat karşısında bazı zenginlerimizin tavırlarından da bahsetmek gerekiyor.

Yardım Derneklerinde hizmet edenlerin anlatıklarından biliyorum. Dinledikçe üzüldüm.

Vaaz ve nasihatlerde yer alması gereken bu konuları, Zaman Ramazan olunca daha çok taşıyacağız köşemize...

Öyle fakirlerimiz var ki; mazlum, utangaç, ihtiyacını kimseyle paylaşamıyor. Boynu bükük halini Allah'a arzediyor.

Bir de bu fakirler için aracı olurken, boynu bükülen, gözü yaşlı, gönlü yaralı yardımseverler var. Gördükleri muamele şahsen beni yaralıyor.

Zenginimize bakar mısınız?

Kapısına bir gönüllü gelmiş. Falan dernekten veya filan hayır kurumundan.

Gelen kişi bir aracı. İş adamımızı zekat, sadaka ve hayır işleri için teşvik ediyor. Cebine bir kuruş girdiği yok. Ancak dilenci muamelesi görüyor adeta. Çok yazık.

Halbuki o iş adamımızın, ayağına gelen bu insanların elini öpmesi gerekiyor. Ayağını öpse yeridir. Ne kadar teşekkür etse az. Öyle değil mi ki; Allah'ın istediğini, fakirin hakkını, sana hatırlatıyor. Vebalden kurtulman için aracı oluyor.

Tam tersi. Adam da bin türlü naz... Onlarca mazeret... Elli dereden su getiriyor. Yüzünden düşen bin parça... Geldiğine de, yardım istediğine de seni pişman ediyor.

Bakıyorsun zenginimize, çok değil 10 yıl öncesi kendisi sadakaya muhtaç...İsmi önemli değil.

Allah vermiş, zengin olmuş. Şükredeceğine, hakkını vereceğine, şımarmış. Zavallı, sen kimsin ki? Kimin verdiğini kimden esirgiyorsun?

Velhasıl imtihanımız büyük dostlar. Kimi fakirliği ile imtihan oluyor, kimi de zenginliği ile...

İSHAKPAŞA ÖNÜNDEKİ YETİMLERE DAİR

Dün akşam, daha önce hanımını kaybetmiş olan bir komşumuza iftar sofrası hazırlamak istedik. Kapısını çaldığımızda komşulardan öğrendik ki; 3 yetimi ile birlikte İshakpaşa Camii önüne gitmiş. İftarını çocukları ile her akşam burada açıyormuş. Çok duygulandım. Yoruma gerek yok değil mi?

YAHA KEREM-09 AĞUSTOS 2011-ARŞİVDEN DÜŞÜNCELER