Kamu vicdanı, kamuyu hedef alan unsurlarda vicdani bir teyakkuzun yerine getirilerek kamunun birlik ve dirliği adına yapılır. Kamunun birlik ve dirliği için kullanılan "devletin bekası" ifadesi, varlık idamesinde kendisine dahil olan insanlar içindir.

Her insan bir devlettir. İsyan edenlerin bilmediği konu devletin devlete başkaldıramayacağıdır. Ortada tek bir devlet olmalıdır.

Devletin teklik mantığı içerisinden çıkarak devlete karşı yeniden devlet olma çabası, bekaya karşı bir beka bakış açısını gerektirir. Varlık, teklik üzerine idame ettirilmiştir.

Bu noktada devlete karşı işlenen bir suç, devlete müntesip bütün halkı kapsar. Halkın tamamını kapsadığı yerde isyanın büyüklüğü muhatabının da büyüklüğüyle ilişkili olacaktır. Muhatap artık sadece devlet değildir. Muhatap, devleti oluşturan bütün insanlarla beraber ölçülür hale gelmiştir.

Tarih boyunca isyan hareketlerinde yer alan kişiler ve olaylar değil olgular üzerinden keskinleştirilmiş hukuki yasalar çerçevesinde neredeyse tüm kanunlar idama götüren süreci beyan etmiştir.

Zaman zaman hukuki çevrelerde bu unsurlar değiştirilebilir. Ancak genel itibariyle en düşük cezanın müebbet hapis olduğunu ifade etmek gerekir. Hatta ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları da göz önüne alındığında, kişinin idam olması onun için bir çıkar yol bile olabilir.

Burada kişi, o devlette yaşayan tüm insanların yaşam hakkına tecavüz etmiştir. Yaşam hakkına tecavüz edilen her insanın davacı olması halinde, ortalama yüz milyon nüfusu olan bir ülkede herkese ceza kesilemeyeceği için idam doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkar.

İdam, insanlık suçu değil insana karşı işlenen insanlık suçunun en insani karşılığı olarak değerlendirilmelidir.

Bir insanı öldüren kişinin cinayeti tektir. Cinayet işleyen bir adamın bunun karşılığında öldürülmesi beklenir. Ancak milyonlarca insanı öldürenler için bazı hukuk sistemlerinde birden fazla idam ibaresi bile bulunabilir. Bu, yapılan hatanın büyüklüğü üzerinedir. Devlet kendi hukukundan ziyade tebaasının hukukunu muhafaza eder.

Hukuki olan bu değeri güncel yaşamımızda teklik isyanıyla da iyi anlamamız gerekiyor. Bugün, özellikle kafir bir adamın yani Rabbine isyan edip, O'nu reddetmiş kişinin neden cehennemde yandığı sorusunun cevabı aynı hukuki mantıktan gelir. Bu hukuki mantık, Rabbul Alemin'in yarattığı maddenin üzerindeki ahlaki fıtratın bir gereği olarak karşımıza çıkar.

Bir insan Rabbine isyan ettiğinde ve O'nu inkar ettiğinde, Rabbinin onun adına yarattığı her madde ona olan hizmeti karşılığında ondan davacı olur.

Oturduğu koltuk, sandalye, masa, kağıt, kalem gibi her şey; Allah'ın emriyle ve izniyle insana hizmetkar yaratılmışken bütün maddenin insana duyduğu bu hürmet karşısında üzülmesi, sıkılması, aşağılanması ve hakir görülmesi vardır.

Kıyamet Meydanı'nda karşımıza çıkacak bütün maddeler nasıl ki bizim şehadetimize ve sözümüze şahitlik edecekler, aynı şekilde bir kafirin isyanı için de "Ya Rabbim ben bu adamdan şikayetçiyim. O sana isyan etti. O sana isyan ederken beni kullanıyordu. Elinde bir kalem tutuyordu, klavyenin tuşlarına basıyordu." diyecektir.