Salih Erol'un köşe yazısı.

Merhaba, yâ şehr-i Ramazan ve yâ cemaat-ı Müslimîn!

1444 senesinin mübarek Ramazan ayını idrâk etmeye çalışıyoruz inşallah.

Evet, depremler, afetler, pahalılık, yaklaşmakta olan genel seçimler…v.s. ile imtihan oluyoruz şu sıralar. Ahaliye bakıyorum da, genelde bir hüzün, üzüntü, gerginlik ve heyecan hali göze çarpıyor. “Bu da geçer yâ Hû” diyorum ve Rabb’imizden hakkımızda her şeyin en hayırlısını diliyorum.

Geçenlerde yüz yıl öncesinin Ramazan ayında gazete ve dergilerde çıkmış Ramazan yazılarına baktım. Şaşırtıcı boyutta bugünkü Ramazan iklimine benzer bir durum vardı yüz yıl önce bu zamanlarda. Biraz ondan bahsedip eski Ramazanlar faslını genişleteyim.

1923 yılında yaşayanlar, Hicrî 1341 senesinin Ramazanını karşılamışlar. Anlayacağınız, Miladî yüz yıllık ara, Hicrî’nin yüz üç yılına tekabül ediyor. Cumhuriyetimizin de ilan edildiği 1923’te Ramazan, 17 Nisan’da başlamış. Örüyorsunuz, hemen hemen bu seneyle aynı günlere denk gelmiş. 

Dönemin etkili gazetelerinden birisi olan Tevhid-i Efkâr’ın 18 Nisan 1923 (2 Ramazan 1341) tarihli sayısına bakalım şimdi: Gazete, o yılki Ramazanı: “Şehr-i siyâm salah-encâm” diye nitelendirmiş. Bu ifade günümüz insanına anlaşılması zor geliyordur. Zaten geçmişteki yazı dilimizden çok uzaklaşmış durumdayız bugün. Yukarıdaki ifadeyi şöyle çevireyim: “Barışla gelen oruç ayı”. Barıştan (salah) kastedilen şey, imzalanması artık an meselesi haline gelen Lozan Antlaşması’dır. Nihayet 24 Temmuz’da beklenen imzalar Lozan’da atılmıştır.

Adı geçen gazetemiz, Ramazanla ilgili baş haberinin devamında şöyle diyor: “İslâm’ın en kudsî ayı, ruhlarımızın temizlendiği, günahlarımızın affedildiği mâh-ı gufrân geldi. Bu sene Ramazan mübareki, Allah’a çok şükür, zafer içinde idrâk ediyoruz. Geçen Ramazan hakikaten (Şehr-i siyâm zafer-encâm) oldu”. Bir önceki yılın (1922’nin) Ramazanı Büyük Taarruz zaferinin hemen öncesine denk gelmişti.

Tevhid-i Efkâr Gazetesi o günkü sayısında Ramazan ile ilgili epey haber ve yazıya yer vermiştir. Mesela, Mehmed Âkif’in damadı olacak Ömer Rıza (Doğrul) bir din âlimi olarak Ramazan Sütunu adı altındaki köşesinde: “Şehr-i Siyâm Vahdet-İslâm” başlıklı bir makale kaleme almış. Ramazan’da İstanbul fırınlarında çıkacak pidelerin çeşitleri ve fiyatlarından tutun, hangi camilerde mahya kurulacağına ve hatta teravihte Kur’an-ı kerîm tilâvet edecek hafızların isimlerine kadar ayrıntılı haberler arasında bir zaman yolculuğu yaptım adeta.

Eski Ramazanların başlaması için hilâlin görülmesine çok dikkat edilirdi. Bazen bu konuda karışıklar da yaşanabiliyordu. 1923’te İstanbul Müftü vekili Ali Efendi, gazeteye: “Hilâl-i Ramazan nasıl rüyet edildi?” başlıklı yazı yazarak ahaliyi konu hakkında aydınlatmıştır. 

1923 yılının Ramazan’ında işgali kuvvetleri henüz İstanbul’u terk etmemişlerdi. Dolayısıyla, artık cılız da olsa işgalin gölgesinde Ramazan yine de hoş sayılmazdı. Nitekim o yılın 2 Ekim’inde son kalan işgal kuvvetleri bu mukaddes beldeyi boşaltmışlardır. Oysa saltanat ve sultan Ramazan’a aylar kala İstanbul’u terk etmişlerdi. Son halife Abdülmecid Efendi ise, Osmanlı İstanbul’undan kalan son hatıraydı ve o da bir sonraki yılın Ramazan’ı gelmeden memleket dışına çıkarılmıştır.

Yüz yıl önce bu zamanların günümüze benzer bir hususu da o dönemde seçim atmosferinin yaşanmasıdır. Nisan 1923’te ilk meclis dağıtılmış; yeni bir meclis için seçimler yapılmıştır. İnsanlar, Ramazanla seçimi bir arada yaşamışlardır. Maalesef, o seçim çok da serbest bir sahnede cereyan etmemiş; Mustafa Kemal liderliğindeki siyaset mühendisliğinin şekillendirdiği bir “Seçim” olmuştur. Neticede Milli Mücadele’yi yapmış ilk TBMM, bu mücadelenin sonucu olan Lozan’ı oylayamamıştır. Zaten asıl maksat, Lozan’ı imzalayabilecek yeni bir meclis yapısı oluşturmaktı. Anlayacağınız, bu siyaset işi hep ince tezgah oyunu.

Biz, Ramazan’la başladık; onunla bağlayalım: Ramazan-ı şerîfleriniz mübarek olsun efendim!  

DR.SALİH EROL