İstiklal Marşımızın hangi şartlarda yazıldığını bilirsek güzel ülkemizin eski günlere dönmemesi için değerlerimize dört elle sarılmamız gerektiğini daha iyi anlamış oluruz. İstiklal Marşımızın kabulünün 101.yılında ,12.03.1996 yılında kaleme aldığım bir derleme eseri İstiklal Marşımızın kabulünün temsili anlatımını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Anadolu'da Türk İstiklal Savaşının ilk aşamasını teşkil eden Büyük Millet Meclisinin açılış töreninde bando çalacak bir marş bulamadığından nutukla başlayan tören dualarla devam edip amin sesleriyle sona ermişti.Miili hükümet kurulup işe başlamasından sonra dost ve yabancı devletlerle temaslarımız başlayınca milli marş ihtiyacı da kendini gösterdi.O günlerde Garp Cephesi Kurmay Başkanı olan İsmet Paşa Maarif Vekili Dr.Rıza Nur'u ziyaret eder.Fransızların Marseyyez'ine benzeyen,askeri şevklendiren bir milli marş yazdırılması hususunda anlaşırlar.Rıza Nur,İsmet Paşa'yı bu işlere bakan Orta Öğretim Müdürü Kazım Nabi Bey'e gönderir.

Kazım Nami:Kurtuluş savaşının 1920 sonlarında Ankara Maarif Vekilliğinin orta tedrisat müdürü odasında kalpağını çıkarmış,başı açık çalışıyordum.Derken kapı açıldı,içeriye kısa boylu bir kurmay albay girdi;hemen kalpağımı giyerek ayağa kalktım,kendisine yer verdim.

İsmet Paşa:Ben Garp Ordusu Erkan-ı Harbiyesinden İsmet.

Kazım Nami:((Kendisini masanın önündeki iskemleye buyur eder.)Buyur,İsmet Bey!

İsmet Paşa:Biz orduca bir İstiklal Marşı yapılmasına karar verdik.;güftesi için 500,bestesi için de bin lira vereceğiz.Gerek güfte,gerek beste için bir müsabaka açılmasını istiyoruz.Rıza Nur Bey'e müraccat ettim,beni size gönderdi.

Kazım Nami:Emriniz başım üstüne!

Böylece müsabaka İstanbul dahil bütün memlekete ilan edilir.

Eşref Edip: (Akif'in yakın arkadaşı) O günler ne mübarek günlerdi.O günleri yaşamayanlar bunu mümkün değil anlayamazlar.

Herkes nefsine ait her şeyden feragat etmiş,memleketin geleceğinden başka bir şey düşünmüyor.Herkes şahsi emellerini bir tarafa bırakmış.Bütün fikirler,gönüller bir noktada toplanmıştı.

Hırslar,düşmenlıklar bırakılmış.Ortada yalnız samimiyet dalgalanıyordu.Herkes birbirini candan seviyordu.Bütün gönüller,bütün meclisler,Anakara'nın dağları ve taşları samimiyet ve sevgi içinde idi.

Çok sayıda şair hemen kaleme sarılarak yazdıkları güfteleri Maarif Vekaletine göndermeye başlarlar.Ortaöğretim Müdürü Kazım Nami Bey gelen şiirleri bir zarf içinde biriktiriyordu.

Yarışmanın tek şartı,yazılacak eserin milli mücadele ruhunu ifade etmesidir.

O sıralarda Dr.Rıza Nur'un yerine Maarif Vekilliği'ne getirilen Hamdullah Suphi Bey,sonuçtan hiç memnun değildi;gelen 724 şiirden hiçbiri milli mücadelenin ruhunu ifade edecek güçte değildi.Asıl beklediği şiir,Akif'in şiiriydi fakat oda bir türlü gelmiyordu.

Bir gün Hamdullah Suphi Bey Akif'in yakın dostlarından Balıkesir Mebusu Hasan Basri Bey'i mecliste gördü.Kısa bir sohbetten sonra şimdiye kadar yarışmaya 724 şiir geldiğini fakat hiçbirinin kendisini tatmin etmediğini söyledi.Acaba,diye ilave etti.Mehmet Akif'i ikna edemez misiniz?

Hasan Basri Bey:Akif Bey müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor,eğer bir çare ve şekil bulursanız yazdırmaya çalışırım.

Gerçekten de Mehmet Akif'in müsabakaya katımamasının tek sebebi,kazanana 500 liralık ödül verileceğinin ilan edilmiş olmasıydı.(1924'te bir Reşat altının fiyatı 5,3 lira idi)

Mehmet Akif:Ben ne müsabakaya girerim,ne de para alırım. (YARIN DEVAM EDECEK)