Şükür; Cenab-ı Allah'ın verdiği sayısız nimeti bilip idrak etme,tüm azalarımızla içten ve tam bir teşekkür ve minnet halidir. Öyle ki bu hal içerisinde olan kişi her nefesine dikkat kesilir ve kendisinin bir dahli olmadan ona bu bedeni, aklı ve tüm bunları muhteşem bir mekanizma ile çalıştıran Rabbine sonsuz bir minnet içinde olur. Şükür aynı zamanda Allah azze ve cellenin en sevmediği hallerden biri olan kibirden de arınma halidir. Öyle ki şükreden bir kul,zaten kendinin çok aciz ve muhtaç bir varlık olduğunu bilir ve büyüklük taslamaz.

Her durumdan mutlu olmasını bilen kul dünyada mutluluğu yakaladığı gibi ahirette de sonsuz bir saadet içerisinde olacaktır. Peygamber Efendimiz (sas) bu gerçeği bize şöyle ifade eder:" "Müminin durumuna şaşılır! Her hali kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hal geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona sabreder; bu da onun için hayır olur."(Müslim, Zühd ve rekaik, 64.)

Rabbimiz hepimize sayamayacağımız kadar nimet vermişken bizler ona olan şükrümüzü nasıl eda edeceğiz? Öncelikle elimizdeki nimetin farkına varıp onunla Allah'ın rızasını kazanmaya çalışacağız. Gece boyu ayakları şişene kadar namaz kılan Peygamber'e,eşinin "Neden kendini bu kadar yoruyorsun?"sorusuna Peygamberimiz'in(sas) verdiği cevabın:" Şükreden bir kul olmayayım mı ey Aişe!" cevabı hepimizin malumu. Zira her nimetin şükrü kendi iledir.

Bedenin şükrü o bedeni Allah'ın razı olacağı şekilde kullanmak, sağlıklı beslemek,harama bulaştırmamak,ibadetleri yapmak, aklın şükrü onu kendimiz ve tüm insanlık adına iyiliğe yönlendirmek, malın şükrü israf etmemek, yoksulu gözetmek, dilin şükrü hayır söylemek, ilmin şükrü onu gizleyip kibre düşmeden paylaşmaktır.

"Nasılsın?" sorusuna "yuvarlanıyoruz, sürünüyoruz, hep aynı" diye verilen cevaplar şükür olgusundan çok uzakta hallerdir. Oysa Peygamberimiz(sas): "Bir kimseye bir nimet verilir de onu hayırla yad ederek dile getirirse,onun şükrünü yerine getirmiş olur. Eğer onu kimseye söylemeyerek gizlerse ona nankörlük etmiş olur."(Ebu Davud,Edeb,11) buyurmaktadır.

Demek ki nimetleri görmezden gelmek ve modern dünyanın empozeettiği sınırsız ihtiyaçlarımız olduğuna inanıp da sürekli yok edebiyatı yapmak da şükürsüzlük olarak kayıtlara geçmektedir.

Şükür kelime anlamı itibariyle artıcı özelliğe de sahiptir. Yani biz elimizdekinin kıymetini bilip,dile getirip Allah'a şükredersek,bize olan nimetlerini de artıracak. Zira Allah Şekur'dur. Kendisine yapılan şükrü karşılıksız bırakmaz. Nitekim "Eğer şükrederseniz,elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, gerçekten azabım çok şiddetlidir." (İbrahim/7) buyrulmaktadır.

Beşeri ilişkilerimizde de teşekkür etmek kişiyi erdem sahibi kılarsa şükretmek de insanın Rabbine karşı erdem sahibi olması ve Yaratıcısı ile arasındaki bağın çok nezih ve sağlam olması demektir. Rabbimiz bize bu gerçeği şöyle beyan etmiştir:" Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük edene de gelince Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O çok kerem sahibidir."(Neml/40)

Esra Hızlı / Mudanya Müftülüğü

RAMAZAN SORUSU: Aşı olmak veya iğne yaptırmak orucu bozar mı?

Cevap: Oruç; yemek, içmek, cinsel ilişki ve bunların kapsamına giren şeylerle bozulur. Bu sebeple, besin değeri taşımayan aşılar orucu bozmaz. Tedavisi devam eden hastalar, sağlıklarına kavuşup tedavileri sona erinceye kadar oruçlarını erteleyebilirler. Bununla birlikte, Ramazan ayında herkesle birlikte oruca devam etmeyi arzu ediyor ve oruç tutmalarına da başka bir engel yoksa iğnelerini iftardan sonra yaptırmaları yerinde olur.Bu imkana sahip olmayanlar, tedavi ve aşı amaçlı iğne yaptırabilirler. Ancak,oruçlu iken gıda ve vitamin iğneleri yaptıran, damardan serum ve kan verilenlerin orucu bozulur. Daha sonra bu oruç kaza edilir.