İbadet, Allah'a saygı ile boyun eğmek ve emirlerine itaat etmek demektir. Şüphesiz ki ibadet, saygı ve itaatin en yüksek derecesidir. Böyle bir saygı yalnız Allah'a yapılır. Çünkü bizi yaratan ve çeşitli nimetler vererek yaşatan O'dur.

Öyle ise saygı ve itaatin en yüksek derecesi olan ibadet, bütün varlığımızı kendisine borçlu olduğumuz yüce Allah'ın hakkıdır. İbadetin ruhu niyettir. Kalbin bütünüyle Allah'a yönelmesi ve bağlanmasıdır, niyetsiz ibadetin bir değeri yoktur. Bu sebeple, ibadetin, hem beden, hem de ruhla yani bütün varlığımızla ve samimi bir niyetle yapılması gerekir.

İbadet, insanı Allah'a yaklaştıran en güzel vasıta, bir kulun dünyada erişebileceği makamların en yücesidir. Kişi Allaha kul olduğunu bilirse mutlu olur, başkalarına kul-köle olmaktan kurtulur. Allaha kul olamayanlar çok çeşitli şeylere kul-köle olmaktan kurtulamazlar. Onun için Allaha kul olmak ve bu bilinçle yaşamak gerekir.

Hayatımızın en değerli zamanları, Allaha ibadetle geçirdiğimiz vakitlerdir. İbadet, ruhumuzu yüceltir, kalbimizi kötü düşüncelerden, organlarımızı günah kirlerinden arındırır. Davranışlarımızı düzelterek bizi ahlaken olgunlaştırır, Allah katında değer kazandırır. İbadet görevlerini yerine getirmeyenler bu nimetten mahrum kalır.

Kur'an-ı Kerim Furkan 77. Ayeti kerimede şöyle buyrulmaktadır: "(Ey Muhammed!) de ki: İbadetiniz olmasa Rabbim size ne diye değer versin...")

Allaha karşı kulluk görevlerimiz olan ibadetler hayatımızın tümünü ve her alanını kuşatacak şekilde şümullü ve süreklidir. Kulluk bilinci ve görevlerinden muaf olacağımız bir anımız olamaz. "Rabbini hamd ile an, secde edenlerden ol ve ölünceye kadar Rabbine kulluk et." (Hicr-98-99) ayetleri de bunu anlatır.

Namz, oruç, hac, zekat vb. belli kurallara bağlı olan ve ibadeti mersume dediğimiz ibadetler yanında hayatımızı devam ettirebilmek ve Müslümanca onurlu bir hayat yaşayabilmek için yapmamız gereken işler de, helalinden kazanmak için meşru bir işte çalışmak da, haramlardan sakınmak da, ailevi ve sosyal görevlerimizi yerine getirmek de, iyiliği emr edip kötülükten sakındırmak da, ilim tahsil etmek de, çoluk çocuğunu güzel terbiye etmek de, çevremizdeki insanlarla iyi geçinmek de, vatan ve millete karşı görevleri yerine getirmek de, temiz, terbiyeli, edepli biri olmak ve insanlara yardımcı-faydalı olmak vb.de ibadet olarak değerlendirilir ve sevap kazanmamıza vesile olur.

İbadetler yapılış yönüyle: 1-Namaz, oruç, zikir, hayırlı işlerde çalışmak ve vücudunu haramlardan korumak gibi bedenle yapılan ibadetler. 2- Zekat, fıtra, sadaka, kurban kesmek gibi mal ile yapılan ibadetler. 3-Hac ve umre gibi hem mal, hem de beden ile yapılan müşterek ibadetler olmak üzere üçe ayrılırlar.

Birinci kısımda yer alan bedeni ibadetler, herkesin bizzat yapması gereken, başkası tarafından, vekaleten yapılması veya para vererek kurtulmak mümkün olmayan ibadetlerdir. Herkes namazını kendi kılmalı, orucunu tutmalı, haramlardan sakınmalıdır.

Bir istisna olarak sadece, oruç tutma imkan ve ihtimali kalmamış olan hasta veya yaşlılar, her gün için fidye verebilirler. Ama bu kişiler, oruç tutamayacağını zannedip fidye verdikten sonra iyileşir de oruç tutabilecek takat bulurlarsa orucunu tutar, verdiği fidye de sadaka olur.

İkinci kısımdaki yer alan zekat, fitre ve kurban kesmek gibi Mal ile yapılan ibadetlerde, başkasını vekil ederek bu ibadeti yerine getirmek caizdir. Zengin bir Müslüman, Asıl sorumlu kendisi olduğu ve zekatını kendi eliyle fakire verebileceği gibi, vekil tayin ettiği birisi vasıtasıyla da verebilir.

Onun rızası ile başkaları tarafından da yerine getirilebilir. Kişi, eşinin veya bir başkasının fitresini, zekatını, onun muvafakati ile verebilir, borcunu ödeyebilir.

Üçüncü kısımdaki hem mal, hem bedenle yerine getirilen hac ve umre gibi müşterek ibadetler. Hac kendisine borç olan kimsenin, bu ibadeti bizzat yapması lazımdır, bu ibadeti eda edebilecek durumda olan bir mükellef başkasını vekil edemez.

Ancak, zengin olduğu halde hacca gidemeyecek derecede hasta, sakat, çok yaşlı veya gitmesine mani başka bir özrü bulunan kimse, masraflarını bizzat karşılamak kaydıyla kendi yerine bir başkasını göndererek, vekaleten haccını yaptırabilir.

Asıl olan, herkesin görevlerini ve ibadetlerini normal olarak, zamanında ve hayatta iken kendisinin yapmasıdır.

Ebu Hüreyre r.a.ın naklettiğine göre, bir adam geldi ve şöyle dedi: Ey Allah'ın elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür? Peygamber s.a.s. şöyle buyurdu:
- "Güçlü-kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. (Bu işi) can boğaza gelip de "falana şu kadar", "filana bu kadar" demeye bırakma. Zaten o mal varislerden şunun veya bunun olmuştur.".(Buhari, Zekat 11, Vasaya 17; Müslim, Zekat 92)

Allah cc. bizleri kendisine kul olabilen, kulluk görevlerini, tüm ibadetlerini samimiyetle ede edebilen şuurlu mü'minlerden eylesin.

İsmail YILDIRIM. İlçe Vaizi