Bursa'nın siluetini taçlandıran ve İslam mimarisinin en görkemli eserlerinden biri olarak kabul edilen Ulucami, sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda tarihin, sanatın ve maneviyatın iç içe geçtiği bir anıt eserdir. Peki, bu ulu mabedi kim, ne zaman yaptırdı? Duvarlarını süsleyen o eşsiz hat yazıları kimlerin imzasını taşıyor? Ve neden 20 kubbesiyle gökyüzüne uzanıyor? İşte Bursa Ulucami'nin en ince ayrıntılarına kadar uzanan, doğruluğu teyit edilmiş bilgilerle dolu hikayesi.

Ulucami Ne Zaman ve Kim Tarafından Yaptırıldı?
Bursa Ulucami, Osmanlı İmparatorluğu'nun dördüncü hükümdarı olan Yıldırım Bayezid tarafından inşa ettirilmiştir. İnşa süreci 1396 yılında başlamış ve 1400 yılında tamamlanmıştır. Caminin mimarının ise Ali Neccar olduğu kabul edilmektedir, ancak bazı kaynaklar bu bilginin kesin olmadığını ve bir varsayım olabileceğini de belirtmektedir. Ulucami'nin inşası, Yıldırım Bayezid'in 1396 yılında Haçlı ordularına karşı kazandığı Niğbolu Zaferi'nin bir şükranesi olarak gerçekleştirilmiştir.

Neden 20 Kubbelidir? Ulucami'nin Kubbelerinin Sırrı Nedir?
Ulucami'nin en dikkat çekici mimari özelliklerinden biri, her biri yaklaşık olarak aynı büyüklükte olan 20 kubbesidir. Bu kubbelerin ardında yatan hikaye, bir rivayete dayanmaktadır. Söylenceye göre, Yıldırım Bayezid Niğbolu Zaferi'nin ardından Allah'a şükrünü ifade etmek için 20 ayrı cami yaptırmayı adar. Ancak dönemin alimlerinden ve aynı zamanda damadı olan Emir Sultan, 20 ayrı cami yerine, bu adanmışlığı tek bir çatı altında toplayacak 20 kubbeli bir cami inşa etmenin daha heybetli ve anlamlı olacağı tavsiyesinde bulunur. Bu tavsiye üzerine Yıldırım Bayezid, 20 kubbeli Ulucami'nin inşasını emreder. Böylece, Osmanlı'nın erken dönem mimarisinin en özgün ve anıtsal yapılarından biri ortaya çıkar.

Hangi Osmanlı Padişahı Döneminde İnşa Edildi?
Bursa Ulucami, I. Bayezid (Yıldırım Bayezid) döneminde inşa edilmiştir. Yıldırım Bayezid, 1389-1402 yılları arasında hüküm sürmüş ve Osmanlı Devleti'nin sınırlarını genişleten önemli bir padişahtır. Ulucami, onun hükümdarlığının ve Osmanlı'nın o dönemdeki gücünün bir simgesi olarak günümüze ulaşmıştır.

"Hattatların Kâbesi": Ulucami'deki Eşsiz Hat Yazıları ve Sanatkârları
Bursa Ulucami, "Hattatların Kâbesi" olarak anılmasını haklı çıkaran, duvarlarını ve sütunlarını süsleyen 192 adet hat levhası ve duvar yazısıyla adeta bir hat sanatı müzesini andırır. Farklı dönemlerde yaşamış 41 ayrı hattatın imzasını taşıyan bu eserler, İslam kaligrafisinin en nadide örneklerini bir araya getirir.
Bu eşsiz koleksiyonda öne çıkan bazı ünlü hattatlar ve eserleri şunlardır:
- Hafız Osman: 17. yüzyılın en büyük hattatlarından biri olarak kabul edilen Hafız Osman'ın eserleri caminin manevi atmosferine derinlik katmaktadır.
- Mehmed Şefik Bey: 19. yüzyılın önemli hattatlarından olan Mehmed Şefik Bey'in celi sülüs ve celi talik levhaları dikkat çekicidir.
- Mustafa İzzet Efendi: Sultan Abdülmecid döneminin meşhur hattatlarından olan Mustafa İzzet Efendi'nin büyük boyutlu levhaları, caminin anıtsal yapısıyla bütünleşir.
- Abdülfettah Efendi: Kendine has üslubuyla tanınan Abdülfettah Efendi'nin eserleri de caminin duvarlarını süslemektedir.
- Sultan II. Mahmud: Osmanlı padişahları arasında hattat kimliğiyle de öne çıkan Sultan II. Mahmud'un bizzat yazdığı bir hat levhası da Ulucami'de bulunmaktadır.
Bu hatlar arasında ayetler, hadisler, kelam-ı kibarlar ve Allah'ın isimleri (Esma'ül Hüsna) yer alır. Özellikle "vav" harfinin çokça kullanıldığı kompozisyonlar, harfin tasavvuftaki derin anlamlarına işaret eder ve ziyaretçilerin ilgisini çeker.
Kündekârî Tekniğinin Şaheseri Minber
Ulucami'nin bir diğer sanat harikası ise hiç şüphesiz minberidir. Hacı Mehmed bin Abdülaziz el-Dukki adında Antepli bir usta tarafından yapılan bu minber, kündekârî tekniğinin en muhteşem örneklerinden biridir. Bu teknikte, küçük ahşap parçalar, tutkal veya çivi kullanılmadan, geometrik bir düzen içinde birbirine geçirilerek bir bütün oluşturulur. Ceviz ağacından yapılan minberin üzerindeki geometrik desenler, yıldız kompozisyonları ve ince işçilik, Selçuklu ahşap oymacılığı geleneğinin Osmanlı sanatına etkisini gözler önüne serer. Rivayete göre minberin bazı parçalarında kainatın ve güneş sisteminin tasvir edildiği de söylenmektedir.

İç Şadırvanın Hikayesi ve Özellikleri
Ulucami'yi diğer camilerden ayıran en önemli özelliklerinden biri de, tam ortasında, aydınlık fenerinin altında yer alan büyük şadırvanıdır. Bu şadırvanın da ilginç bir hikayesi vardır. Rivayete göre, caminin inşa edileceği alanda mülkü bulunan bir kadın, arsasını satmak istemez. Hukuka saygılı olan devlet, kadının arazisine dokunmaz ve cami, bu arsa boş bırakılarak inşa edilir. Daha sonra bu boşluğa, cemaatin abdest alması ve içeride serin bir atmosfer oluşması için bu şadırvan yapılır. Üzeri açık bırakılan kubbeden süzülen gün ışığı, şadırvanın sularıyla birleşerek caminin içine eşsiz bir aydınlık ve ferahlık katar.

Geçirdiği Onarımlar ve Değişiklikler
Yüzyıllar boyunca Bursa'nın kalbinde ayakta duran Ulucami, zaman içinde çeşitli doğal afetler ve olaylardan etkilenmiştir. Özellikle 1402'deki Timur istilası sırasında ve 1855 yılındaki büyük Bursa depreminde ciddi hasar görmüştür. 1855 depreminde 17 kubbesi yıkılan cami, Sultan Abdülmecid döneminde kapsamlı bir onarımdan geçirilerek bugünkü sağlam yapısına kavuşturulmuştur. Bu onarımlar sırasında caminin aslına sadık kalınmaya özen gösterilmiştir.
Sonuç olarak Bursa Ulucami, sadece taş ve ahşaptan bir yapı değil, aynı zamanda inancın, sanatın, tarihin ve efsanelerin harmanlandığı yaşayan bir abidedir. Her bir köşesi ayrı bir hikaye anlatan bu ulu mabed, ziyaretçilerine asırlar öncesinden gelen bir manevi esinti sunmaya devam etmektedir.






