Meslekte kaçıncı yılınız olursa olsun,ister genç ister tecrübeli olsun her öğretmenin her bireyin hayatta öğreneceği çok şey vardır.Bazen öğretmenliği büyüklerimizden gördüğümüz gibi yapmaya çalışırız.Eğer bu alanda kendimizi yetiştirmezsek eğitim hayatımızda yanlışlar yapmaya devam ederiz.Bir satış mağazasına gider evimize bir televizyon alırız.Televizyonun da bir garanti süresi vardır.Garanti süresince üretimden kaynaklı bir hata olursa servise gider televizyonumuzu bir yenisi ile değiştiririz.Ancak eğitimde bu iş böyle değildir.Eğitimde yapılan yanlışın telafisi yoktur.Eğitimin garanti belgesi yoktur.O nedenle biz öğretmenlerin gelecek nesillerin iyi yetişmesi için sorumluluğu büyüktür.

1979 yılında öğretmen okulundan yeni mezun olmuştum.Artık öğretmen oluştum.Atama bekliyordum.Bir yandan da çok sevdiğim öğrencilerime kavuşmak için gün sayıyordum.Bir yandan da nasıl bir öğretmen olmalıydım?Neler yaparsam başarılı bir öğretmen olurdum diye kendimi sorguluyordum.Aklıma İnegöl Lisesi'ndeki Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenim Mehmet Kasap geldi.(Işıklar içinde uyusun.Mekanı cennet olsun.)Yanına ziyarete gittim.Şimdi yerinde yeller esen,geçmişi başarılarla dolu İnegöl Lisesi'nin Öğretmenler odasında görüştük.''Öğretmenim ben artık öğretmen oldum.Bana tavsiyeleriniz nelerdir?''dedim.Bana dönerek:''Sevgili öğrencim,ne kadar öğretmen varsa o kadar eğitim yöntemi vardır.Kendini yetiştirerek kendi yolunu kendin çizeceksin.Bu işler tavsiyeyle olmaz.Yürekle olur,inançla olur.Yüreği insan sevgisiyle dolu olanın ders ortamı da gül bahçesi gibi olur.Var git yoluna.Yeni görevin hayırlı olsun''dedi.İşte mesleğe başlangıcım böyle oldu.Öğretmenimin verdiği umut,ışık yıllarca hiç sönmedi.Geçenlerde katıldığım öğretmenler buluşmasında şube müdürümüz Mediha Öğretmen öyküsünü anlatırken yaşadıklarım bir bir gözümün önünden film şeridi gibi geldi geçti.İlginizi çekeceğini düşündüm Mediha Öğretmen öyküsünü sizlerle de paylaşmak istiyorum:

Mediha Öğretmen,sınıfta öğrencilerine baktı, birçok öğretmenin hep yaptığı gibi hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkansızdı, çünkü ön sırada oturduğu yerde bir yana kaykılmış, adı Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı. Mediha öğretmen, bir yıl önce Mustafa'yı izlemiş ve diğer çocuklarla oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu, sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemlemişti. Öyle bir noktaya geldi ki, Mediha öğretmen onun kağıtlarına kırmızı kalem ile kalın çarpılar yapmaktan ve kağıdın üstüne büyük harflerle zayıf yazmaktan bezmiyordu.Ona bir türlü sevgisini verememişti.Malesef bütün öğrencilerini aynı derecede sevememişti.


Mediha öğretmenin okuldaki her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu, Mustafa'nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun durumunu gözden geçirdiğinde, bir sürprizle karşılaştı. Mustafa'nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:


"Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapar, çok terbiyeli. Onun sınıfımda olması çok eğlenceli."


İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:


"Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesi ölümcül bir hastalığa yakalandığı için sıkıntı içinde ve evdeki hayatı mücadele içinde geçiyor."


Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:


"Mustafa'nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babasının ilgisi bakımı ona kafi gelmiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa bu durum yakında onu kötü etkileyecek."


Dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:


"Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor."

Bunları okuyan Mediha öğretmen problemi kavradı ve kendinden utandı.
Doğum gününde minik öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile kendini çok kötü hissediyordu.Mustafa'nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti. Mustafa'nın hediyesi; kalın, kahverengi bir ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı. (YARIN DEVAM EDECEK)

MEDİHA ÖĞRETMEN-2


Mediha öğretmen onu diğer özenle paketlenmiş kurdelelere sarılmış hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu.Fakat o da ne! Paketten, taşlarından bazıları düşmüş elmas taklidi taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkınca gören çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Ama Mediha öğretmen, sevinç ve hayranlıkla bileziğin ne kadar güzel olduğunu söylediğinde çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için bekledi."Bugün tıpkı annem gibi kokuyordunuz öğretmenim..

''Bugün tıpkı annem gibi kokuyordunuz öğretmenim''sözü Mediha öğretmenin içine o kadar işlemiş ki, Mediha öğretmen çocuklar gittikten sonra, en az bir saat ağladı.
O günden sonra, şunu-bunu ezberletmeyi, öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, o minicik yavrucakları eğitmeye başladı. Mustafa'ya da özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Teşvik edildikçe Mustafa, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna doğru, sınıfın en çalışkan çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa, artık Mediha öğretmenin gözdelerinden biriydi.
Bir sene sonra, Mediha öğretmen evinin kapısının altında bir not buldu, Mustafa, ona, hala en sevdiği öğretmeni olduğunu söylüyordu.
Altı yıl sonra Mustafa'dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmeni olduğunu yazmıştı.
Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Mustafa yine Mediha öğretmene onun hayatındaki en iyi ve en sevdiği öğretmeni olduğunu yazmıştı.
Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu defa fakülteden diplomasını aldığını, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini yazıyordu. Onun hala en iyi ve unutulmaz öğretmeni olduğunu ekliyordu.
Birkaç yıl daha geçti.
Bir mektup daha geldi. Ancak şimdi mektup "Prof. Dr. Mustafa Yılmaz" antentli bir kağıda yazılmıştı. Mustafa artık hekimdi. Gözlerine inanamadı Mediha öğretmen, mektubun kağıdını göğsüne bastırdı. Gözleri dolu doluydu. Ağlıyordu.Prof. Dr. Mustafa Yılmaz selam ve hürmetten sonra bir hanımla tanıştığını ve onunla evleneceğini yazıyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini belirtiyor ve evlenme töreninde Mediha öğretmenin damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.
Şu davetin anlamına, güzelliğine, gururuna bakar mısınız! Mediha öğretmen bunu sevinçle kabul etti.Ve sonra, düğünde.. Tahmin edin ne oldu? Mediha Hanım o düğüne taşları düşmüş olan o bileziği takarak ve Mustafa'nın annesinin kullandığı parfümden sürerek gitti. Birbirlerini kucakladılar ve Prof. Dr. Mustafa, Mediha öğretmenin elini öptükten sonra kulağına şöyle dedi: "Bana değer verdiğiniz için çok teşekkür ederim.. Yine annem gibi kokuyorsunuz öğretmenim.. Minnettarım."
Mediha öğretmen, gözlerinde yaşlarla, "Mustafa'm ''dedi, ''Asıl ben sana minnettarım. Öğretmenliği bana sen öğrettin. Sana gelinceye kadar nasıl öğreteceğimi yanlış biliyordum.''dedi.

İşte öğretmenlik böyle bir şey.Sevgiyle ve ilgiyle beslenen fidanların en faydalı,en değerli meyveler verdiğini görmekteyiz.Eğitimde feda edilecek bir tek birey bile yoktur.Her öğrenciyi ailesini,yaşadığı ortamı iyi tanımalıyız.Olumsuz davranışın nedenini araştırmalıyız.Toplumda tüm meslek çalışanları evden işe gidiyorum diye çıkarken biz öğretmenler okula gidiyorum diye evden çıkarız. Böylesine yüce bir mesleğin mensubu olmak herkese nasip olmaz.Öğrencilerinden duyduğun güzel sözlerin mutluluğu öğretmenler için milli piyango ikramiyesi gibidir.Verdikçe verirler.Sevdikçe severler.Her davranışınızı dikkatle izlerler.Hangi kravatınızı kaç gün süreyle taktığınızı ,neyi ne kadar sevdiğinizi bilirler.Yüce Atatürk'ün ''Öğretmenler!Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.'' Sözünün ne kadar yerinde söylendiği apaçık ortada.

Demek ki yeni neslin yetişmesinde vatana,millete,ailesine hayırlı bireyler olmasında biz öğretmenlerin sorumluluğuz çoook büyük vesselam.