İnsanı insan yapan değer yargıları, "çağdaşlık" denen puta kurban edilince insan yozlaşır.İnsan yozlaşınca da herşey yozlaşır.Gariptir ki, yozlaşan insan hep başkalarını suçlar ama dönüpte aynaya hiç bakmaz.

Türk-İslam medeniyetinin kabaca zirve dönemleri diyebileceğimiz 900'lü yıllar ile 1700'lü yıllar arasında, dini ve töreyi referans alan değer yargıları merkezli bir medeniyet inşa eden milletimiz, değer yargılarından uzaklaştığı oranda değersizleşmiş ve güç kaybetmiştir.

Bu tarihi hakikate rağmen, özellikle 1800'lü yıllardan itibaren, batılılaşmanın da etkisiyle, kendi dini ve milli değer yargılarımızın bizi geri bıraktığı şeklinde yanlış bir algı oluşturulmuştur. Bu anlayıştakilere göre; "geri kalmışlığımızın nedeni dinimiz ve kültürümüzdür, ilerlememizin yolu ise batılılaşmaktır." Tarihimizin bu en büyük yanılgısı, bizi milli kimliğimizden uzaklaştırmış, batı hayranlığına neden olmuş, batı medeniyetini kendi medeniyetimizin yerine koymamıza neden olmuştur.

Fikir kolaycılığı ile batı sevdasına kapıldıkça tökezlemişiz, tökezledikçe daha çok batılı olma sevdasına kapılmışız, neticede "ne İsa'ya ne Musa'ya" misali iki arada bir derede kalmışız.Teşhiş yanlış olunca tedavi de yanlış olmuş kısacası.

Yanlış teşhis Osmanlı'yı kaybetmemize, Cumhuriyet döneminde de büyük oranda boşa kürek çekmemize neden olduğu gibi, aile hayatından tutun, toplumsal hayata kadar pek çok sorunu beraberinde getirmiştir.

Sloganlar, ezbere yargılar ve ezberletilmiş fikir kırıntıları yerine; tarihin ve geleceğin şartlarının ışığında gerçek fikirleri konuşup tartışmaya, sorunlarımıza ithal ilaçlar aramak yerine bizim değer dünyamızı esas alan çözümler bulmaya ve böylece yeni bir medeniyet inşasına ihtiyacımız var.Zira batıdan ithal reçetelerin bize fayfasından çok zararı olmaktadır.

Mesela, Osmanlı'da, kendi devletlerini kurmak için isyan eden azınlıklara, batılı anlayışla ve batı baskısıyla hareket edip, daha fazla "sözde özgürlük" vermek devleti parçalamadı mı?

Mesela, batı sevdası adına İslami alanda yapılan yanlış uygulamalar, Osmanlı'daki Müslüman toplumları devletten soğutup, oarın da isyan etmesinde etkili olmadı mı?

"Kazan da nasıl kazanırsan kazan" şeklindeki batı anlayışı insanlarımıza sirayet edince; insanları haram kazanca, faize, hırsızlığa, rüşvete yönlendirip ekonomik ve sosyal dengemizi daha çok bozmadı mı?

"Özgürlük" denen ve sınırsızmış gibi lanse edilen batı fikirleri; hiçbir kural tanımayan, dünyanın kendisinin etrafında dolandığını sanacak kadar bencilleşen, her türlü ahlak dışılığı normal gören bireyler olmamıza yol açıpta aile yapımızı ve sosyal dengemizi bozmadı mı?

Bu ve benzeri meselelerimizin hangisi fikirsel anlamda kamuoyunda, medyada, akademi dünyamızda her yönüyle ele alındı ve çareler üzerine reçeteler üretildi?

Değer yargılarımız o derece aşındı ki; kendimizden başkasını düşünmez, kendi memfaatlerimize endeksli bir hayat anlayışı oluşturduk.Ne din umurumuzda, ne kültür umurumuzda, ne devlet umurumuzda, ne dünyaya geliş amacımız umurumuzda, nede dünyada neler olduğu umurumuzda. Ben, ben, ben diyoruz sadece. Başka bir ifadeyle, tıpkı batı insanının genel yapısı gibi, nefsimizi ilahlaştırdık büyük oranda.

Ahlaksızlıkları normal görüp savunmayı, vatan hainlerine sahip çıkmayı, kadın cinayetlerini, doların yükselmesini bahane ederek stoçuluk yapmayı, gerekenin çok üstünde zam yapıp milletin ekmegi ile oynamayı, faiz belasından kurtulmak için hamle yapan devletten yana tavır almayıpta fırsat bu fırsattır diyip ortalığı katamsarlığa boğanları, dolar arttı diyip zam yapan ama dolar düşünce indirim yapmayan doyumsuz ve zengin büyükbaşları hangi mantıkla izah edeceğiz.Bu yozlaşmaların sebebi, "rabbena hep bana, kalırsa gene bana" şeklinde ifade edebileceğimiz kapitalist batı mantığıdır.Sözde çağdaş batı felsefesinin ürünüdür bu insan tipolojisi.Ülkemizde de dünyada da bozulan dengenin sorumlusu, bu insancık tiplerdir.

Çare batı felsefesinde değil, insani ve İslami değerleri referans alan fikirlerle çağın gereklerini şekillendiren yeni bir medeniyet inşasını başarmaktır.