Yattığım yer döşeğim, annemin basma perdeleri, pencereden uzanıp yediğim o kiraz taneleri ve kış geceleri sobanın etrafında yapılan o tatlı aile sohbetleri uçuşur hafızamda...

Fakirlik akarken yamalı pantolon paçalarımızdan, yine de bereket eksik olmazdı o şirin mutfaklarımızdan...

Şimdi ne gül desenler kaldı perdemizde, ne eski lezzet yediklerimizde içtiklerimizde ve ne de eski şen kahkahalar evlerimizde...

Sobalar çekilince salonlardan ve dünyalar gibi ayrılınca odalar birbirinden, ne konuşacak bir kelam kaldı, ne de ağzımızın o eski tadı...

KEYİFLE OKUYACAĞINIZ MUHTEŞEM BİR HİKAYE...

Çok güzel, sarışın, mavi gözlü, uzun boylu bir bayan yolda giderken bir zenci ile karşılaşır. Zenci adamın ten rengi çok siyahtır. Hani kömür karası derler ya... Sarışın ve güzel kadının kendisine ten renginin çok siyah olmasından dolayı alaycı bir şekilde baktığını anlayan zenci adam, kadına yaklaşır ve şöyle der; - Ünlü bir ressamın elinden çıkmış, muhteşem bir tablo gibi güzelliğinizle bana neden baktığınızı sorabilir miyim..?

Kendini beğenmiş sarışın kadın; - Ten renginiz çok koyu olduğu için baktım,

Zenci adam şu ibretlik cevabı verir: "Benimi beğenmediniz yoksa beni boyayan ressamı mı..? Oysa ki her ikimizde aynı ressamın eseriyiz...!!!"

Ne yazıktır ki görünüş ile karar veriyoruz çoğu şeye, oysa ki ne güzel olurdu ilk bakışta ressama saygı...Ön yargılarla karşılaşmayacağımız bir hayata selamla...